



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

|
Güncelleme:
14.07.2001
Türkiye Anti-Mai'den duyuru
G8
Ülkeleri olarak adlandırılan ve dünyanın en gelişmiş ekonomileri
olduğu kabul edilen ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya,
Japonya, Kanada ve Rusya Devlet Başkanları İtalya'nın Cenova
kentinde 20-22 Temmuz 2001 tarihlerinde bir zirve toplantısı
yapacaklardır.

G8
Ülkeleri Zirve toplantısının açıklanan gündem maddesi; dünyanın
en yoksul 22 ülkesinin borçlarının silinmesidir. Borçların
silinmesi ile ilgili olarak yapılacak görüşmelerde, söz
konusu 22 ülkenin yıllık borç ödeme tutarının %27 (yılda
735 milyon $) oranında azaltılması tartışılacaktır. Bu durum,
22 ülkenin sadece sağlık giderlerine harcadıkları tutarın
bile bir hayli üstünde bir dış-borç geri ödemesinin devam
edeceği anlamına gelmektedir. Gerçekte, borçların tümünün
silinmesinin bile bu ülke halkları için bir şey ifade etmeyeceği
bir sistemde, bir bardak suda fırtına kopartılarak, sermayenin
gerçek gündemi gizlenmeye çalışılmaktadır. Borçların ne
şekilde (ne tür bir muhasebe yöntemi ile) silineceği ise
1999 yılından bu yana adeta bir yılan hikayesine döndürülmüştür.
1999 Haziran'da Almanya'nın Köln kentinde toplanan G8 ülkeleri
o tarihte toplam 49 en yoksul ülkenin (Bu sayı, aslında
yoksullaşan ülke sayısı bugüne değin büyük bir hızla arttığı
halde, şimdilerde 22'ye indirilmiştir) borçlarının bir bölümünü
IMF altın rezervlerinden belli bir miktar satış yaparak
karşılama kararı almışlardı. Ancak G8 zirvesini takip eden
hafta Cenevre'de kriz masası oluşturan Dünya Altın Konseyi,
G8'lere bir muhtıra göndererek yanlış bir karar aldıkları
uyarısında bulundu ve ekledi "Dünyanın en yoksul ülkeleri
aynı zamanda dünyada en fazla altın çıkartılan ülkelerdir.
G8'lerin aldığı IMF altın rezervlerinin bir bölümünün satışa
çıkarılması yönündeki kararın ardından önce İngiltere ve
Rusya ardından da Hollanda'nın IMF'den önce davranarak kendi
altın rezervlerinin bir bölümünü -dünya piyasasında altın
fiyatları düşmeden önce- satışa çıkarmaları sonucunda altının
ons başına fiyatında 1 hafta içinde 60 ABD doları tutarında
(%20) bir düşüş yaşanmıştır. Altın fiyatlarındaki bu düşüş,
söz konusu yoksul ülkelerin altın madenlerinde çalışan işçilerinden
12.000 tanesinin daha ilk haftada işten çıkarılmasına neden
olmuştur. Eğer G8'ler olarak bu kararınızı geri çekmeyecek
olursanız işçi çıkarmalar artarak devam edecek ve bu ülke
ekonomileri sizin sildiğiniz borçlardan çok daha büyük ekonomik
kayıplara uğrayacaklardır. Bu nedenle borç silme operasyonu
G8 ülkelerinin kendi bütçelerinden yapılmak zorundadır."

Peki,
borçların G8 ülke bütçelerinden karşılanmasının sonuçları
neler olacaktır? Kuşkusuz bu ülkelerde sosyal harcamalar
kısıtlanacak, özelleştirmeler hızlandırılacak ve kamu kesiminde
emekçi kıyımları yaşanacaktır, tıpkı Maasricht anlaşması
sonrasında AB üyesi ülkelerde bütçe kriterlerine uyum adı
altında yapıldığı gibi. Diğer yandan borçlarının bir kısmı
(ya da tamamı bile olsa) silinecek ülkelerin emekçileri,
işsizleri ve yoksul halklarının da bu operasyon sonrasında
rahatlayacaklarını ummak boş bir hayalden ibarettir.

Tıpkı,
IMF gibi kuruluşların tek tek ülkelere aktardığı fonların
da bu kesimlerin yaşantısında hiçbir değişiklik yaratmamış
olması gibi. Bu fonlar, ya iç borçların finansmanında kullanılacak
ya da yerel sermaye gruplarına bir şekilde aktarılacaktır.
Yani Batılı emekçilerin cebinden, yoksul ülkelerin burjuvazisine
bir kaynak transferi yaşanacaktır. Bu borç affının söz konusu
ülkelerin mali yapılarını güçlendireceği bir sav olarak
ileri sürülebilir kuşkusuz. İyi ama güçlü bir devletten
beklenebilecek sosyal görevlerin sona erdirilmesini hedefleyen
küresel anlaşmalar (GATS ve diğerleri) bir yandan genişletilirken,
bu mali güç acaba hangi amaçla ve hangi alanlara aktarılacaktır?

Tabii
ki tüm bu tespitler, "borçlar silinmesin ve böyle kalsın"
şeklinde anlaşılmamalıdır. Ancak, karşıtlıklar örgütlenirken
hangi talebin ucunun neredeye dayandığı çok iyi bilinmeli
ve kapitalist sistem içersinde bu tip çözüm önerileriyle
ancak ve belki geçici nefes almalar sağlanabileceği, bunun
ötesinde halkların her zaman olduğu gibi yine dışlanarak,
eski standartları ile yaşamlarına devam etmek zorunda kalacakları
unutulmamalıdır.

G8 Zirvesinin açıklanmayan gerçek gündem maddesi ise; Dünya
Ticaret Örgütünün Katar'ın başkenti Doha'da Kasım 2001'de
düzenleyeceği DTÖ 4. Bakanlar konferansı (Yeni Raund) toplantısında
G7 ülkelerinin pozisyonunu netleştirmek. G7'ler DTÖ 30 Kasım
- 3Aralık 1999 tarihlerinde ABD'nin Seattle kentinde Millennium
Round adıyla düzenlediği 3. Bakanlar Konferansının fiyasko
ile sonuçlanmasının ardından yeni Roundun riske girmemesi
için büyük çaba harcamaktadırlar. Kapitalist egemenlerinin
temsilcileri, bu çabalarına "En yoksul 22 ülkenin borçlarının
bir bölümünün silinmesi" gündemini kalkan yaparak efendilerine
hizmet etmeyi sürdürmektedirler.

Kapitalist sistemin eşitsiz gelişim yasası temelinde yoksul
ve geri bıraktırılmış ülkelerin halkları için esas olan,
sömürünün olmayacağı farklı bir sistem için, "yoksul veya
zengin ülke" illüzyonunu bir tarafa bırakarak tüm dünya
emekçileriyle dayanışma içinde bulunmaktır.

Kapitalizm ve Küreselleşme karşıtlarının talepleri ile kapitalist
sistemin en önemli karar mekanizmalarından biri olarak sunulan
G8'lerin gündemlerinin, emek ve sermaye arasındaki temel
çatışmanın bir yansıması olduğu ve olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
G8'lerin Cenova Zirvesi bu çerçevede değerlendirilmeli ve
yapılacak protestolar doğrudan kapitalist sisteme karşı
ve onun teşhirine yönelik olmalıdır.

Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu
MAZLUMDER:
Gözaltında kaybetme girişimi
MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı ve Şanlıurfa Şube Başkanı
Av. Şehmus Ulek, Diyarbakır'da gözaltında kaybedilmek istenen
Tekin Ülsen adlı şahısla ilgili olarak, yetkililere (Cumhurbaşkanı,
Başbakan, İçisleri Bakanı, Adalet Bakanı, İnsan Haklarından
Sorumlu Devlet Bakanı, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,
Diyarbakır İl İnsan Hakları Kurulu) aşağıdaki mektubu göndermiştir:
Gözaltında bir kaybetme girişimi daha

"Şubemize
Diyarbakır'dan başvuruda bulunan Saniye Altın, kardeşi Tekin
Ülsen'in 23 Haziran 2001 günü akşam saatlerinde beş kişi
ile birlikte Diyarbakır'da gözaltına alınmasına rağmen,
kardeşinden bir daha haber alamadıklarını ifade etmiş bulunmaktadır.
Kardeşinin sivil kıyafetli kolluk kuvvetlerince gözaltına
alınmasını, iki arkadaşının gördüğünü ifade eden abla Altın,
bu kişilerin de aynı akıbeti yaşamaktan korktukları için
adlarını gizlemek zorunda kaldıkları haber vermektedir.

Gözaltı
olayından beş gün sonra 28 Haziran'da DGM Başsavcılığına
başvuran Altın'a, kardeşinin gözaltında olmadığı yazılı
olarak beyan edilmiştir. Bunun üzerine, çeşitli tarihlerde
yedi kez daha DGM Başsavcılığına ve Cumhuriyet Başsavcılığına
başvuruda bulunan Altın'a yine olumsuz yanıt verilmiştir.

Abla
Altın son başvurusunu, gözaltında kaybedilme olayından 17
gün sonra, yani 10 Temmuz'da yapmış ve ilgili merciler nezdinde
suç duyurusunda bulunmuştur. Son başvurunun yapıldığı günün
gecesinde ise, saat 24:00 sularında kayıp Tekin'in evine
polislerce baskın düzenlenmiştir.

Olaya
ilişkin en çarpıcı gelişme ise dokuz Temmuz'da yaşanmıştır.
Yetkili mercilerin inkarlarına rağmen, kayıp Ülsen'le birlikte
gözaltına alınan şahıslardan birisi, dokuz Temmuz'da Altın'ın
evine giderek kardeşiyle birlikte aynı hücrede tutulduğunu
haber vermiştir.

Bütün
bunlara rağmen, Tekin Ülsen'in akıbeti konusunda, resmi
merciler şu ana kadar her hangi bir açıklama yapma gereği
duymamışlardır. Acaba gözaltında kaybedilmeler zincirine
bir halka daha mı eklenmek isteniyor? Şu ana kadarki resmi
sessizlik, bu yöndeki endişelerimizi daha da artırmaktadır.

Bölgede
gözaltılar ve ardından tutuklama kararlarına rağmen cezaevleri
yerine aylarca Terorle Mücadele Şubelerinde tutulan insanların
sayısının her geçen gün arttığı bir ortamda, sözkonusu kaybetme
operasyonu, bundan sonraki ihlâl stratejisini özetlemektedir.
Benzer bir olay, 25 Ocak 2001 tarihinde HADEP Silopi İlçe
Başkanı Serdar Tanış ve parti üyesi Ebubekir Deniz'in başına
gelmişti ve bu insanların akıbetleri hâlâ meçhul.

Kendi
vatandaşının yaşama hakkını güvence altına alamayan devletin
meşruiyetini tartışmaktan daha doğal bir durum olamaz. Bu
tür olaylar da zaten Türkiye'nin nasıl bir ülke olduğunu
açıklıkla ortaya koymaktadır. Aksine iddia edenlere düşense,
öncelikle bu insanları bulup ortaya çıkarmaları ve sorumlulardan
gerekli hesabı sormalarıdır. Sizlerin bu konuya gereken
hassasiyeti göstereceğinizi umuyor ve bekliyoruz".
|
|
|

SİVİL
TOPLUM


 










TÜM
STK'lar
İÇİN TIKLAYIN
Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|