TAYAD:
Neden Yazmıyorsunuz?
Öğrenmek Bizim Hakkımız, Açıklamak Sizin Sorumluluğunuzdur
114... Bu rakam ne ifade ediyor sizler için? 114
rakamı, ne borsada hisse senetlerinin yükselme oranını, ne falan
futbolcunun transferde alacağı milyarları, ne de bir popstar şarkıcısının
albüm satış rakamlarını anlatmıyor. Bunları anlatmadığı için de
sizin gazetelerinizde, televizyonlarınızda söz edilmiyor.
114 ölümden söz ediyoruz.

F Tiplerindeki tecrit zulmünün ve sansür giyotininin katlettiği
114 insan. Haber merkezlerinize, yazı masalarına mutlaka ulaşmış
olduğunu düşündüğümüz açıklamalardan da görmüş olacağınız gibi,
F Tipi Hapishanelerdeki tecrit 22-23 Haziran'da Sincan F Tipi'nde
iki canımızı daha aldı. Hüseyin Çukurluöz ve Bekir
Baturu yaşamlarını kaybettiler.

Hapishanelerden peşpeşe tabutlar çıkıyor, YAZMIYORSUNUZ.
Tecrit can almaya devam ediyor, tecriti durdurun diye haykırıyoruz,
YAZMIYORSUNUZ. Bu ülkenin hapishanelerindeki dayanılmaz tecrite
dikkat çekmek için iki insan bedenini tutuşturarak ölüyor, siz bunda
haber değeri görmüyor, küçük bir haber bile yapmıyorsunuz. Kedileri,
köpekleri, fahişeleri, pezevenkleri ve akla gelebilecek her şeyi
yazarsınız. Ama bunu ısrarla ve kararlılıkla YAZMIYORSUNUZ!
NEDEN?
"Bırakın geberip gitsinler!" diye mi düşünüyorsunuz siz de?
Medya tarihinde eşi görülmemiş katılıkta bir sansür uygulanıyor
tecrit ve tecrite karşı direniş konusunda. Adeta bir ANAYASA EMRİ
var bunların yazılmaması için. Evet soruyoruz, NEDEN YAZMIYORSUNUZ?
F Tiplerini, tecriti ve ölümleri yazmama konusunda MGK kararı mı
var? Meşhur andıç'lardan biri daha mı yayınlandı bu konuda? Bunu
halka açıklayın!
Aksi halde ölümlerin ve sansürün sorumluluğundan kurtulamazsınız.
Bu sizin için meslek ahlakıdır. Kendi mesleğine saygılı biri, neyi
neden yazdığını veya yazmadığını açıklar. Yasak varsa, yasağı anlatın.
Hayır kendiniz sansür ediyorsanız, bunu anlatın. "Biz öyle bir basınız
ki, canımızın istediğini yazar, istemediğini yazmayız" deyin.
Belki Cemil Çiçek'in açıkça dile getirdiği "tövbe ettirme"
politikasının tövbe ettirdiği kalemlerdensiniz, belki zulümle, tecritle
"tövbe ettirme" politikasının ortağı.
Yazmama nedeninizin hangisi olduğunu bizlere ve tüm halka açıklamaya
çağırıyoruz sizi.
Hiçbir açıklama yapmadığınızda, bundan çıkacak tek sonuç; Üzerinizde
bir baskı, yasak olduğu için değil, bizzat sizler, tecrit politikasını,
F Tiplerindeki katliamı desteklediğiniz için, F Tipleri sansürünü
sürdürdüğünüz olacaktır.
Neden yazmıyorsunuz diye soruyoruz, ve cevap bekliyoruz.

24 Haziran 2004
TAYAD'lı Aileler

TÜKODER:
"Sansürün Ayak Sesleri"
Vergi
Yasasında değişiklik yapılmasına dair yeni yasa tasarısını değerlendiren
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz; "her türlü
iletişim hizmetine uygulanmak istenen özel iletişim vergisi, sansürün
habercisidir" dedi.
Siyasi iktidar tarafından TBMM. ne sunulan yasa tasarısı ile Vergi
Yasasında değişiklik yapılarak, bir kısım iletişim hizmetinden alınan
özel iletişim vergisinin kapsamı genişletilmekte, her türlü iletişim
vergilendirilmektedir. Tasarı ile bütün telekomünikasyon hizmetleri
özel iletişim vergisi kapsamına alınarak, cep telefonu, ev telefonu
yanında İnternet erişimi, eposta hizmeti, web hizmetleri, web erişimi,
kurumsal web erişimi, ilh... yani bütün iletişim hizmetleri vergilendirilmektedir.
Bunun anlamı, tüm bu iletişim hizmetlerinin % 15 ila 45 oranında
pahalılanmasıdır Yani bu tasarı ile siyasi iktidar tarafından, "Ey
halk, ey insanlar, ey sivil toplum örgütleri! Siz çok olmaya başladınız.
İnterneti kullanarak dertlerinizi paylaşıyorsunuz, kamuoyu oluşturuyorsunuz,
bilgi sahibi oluyorsunuz. Artık bunu yapmanız pahalı olacaktır"
denilmektedir. Tüm ülkelerde İnternet erişimi ucuzlatmakta, hatta
bedava hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Dünya ülkelerinin aksine, siyasi iktidarın İnternet erişimini özel
iletişim vergisi ile daha da pahalı hale getirmesinin, eğer sansür
anlayışı yoksa, hiçbir mantığı bulunmamaktadır. Siyasi iktidarı
uyarıyoruz: İnternet erişimini ve diğer tüm iletişim hizmetlerini
tüketici için daha pahalı yaparak "iletişmeyen, konuşmayan, düşünmeyen,
örgütlenmeyen Türkiye" amaçlıyorsanız, bunu gerçekleştiremeyeceksiniz.

Aksine, tarih sizi sansürü 21. yüzyılda tekrar canlandırmaya çalışan
siyasiler olarak yazacak ve toplum hafızasında böyle anılacaksınız.

Av. M. Bülent Deniz
Genel Başkan

Tel:(212)567 97 44 Faks:(212)567 36 47
Web: www.tuketiciler.org
E-Posta: [email protected]

NATO'ya Karşı
Avukatlar'dan Uyarı
Haziran ayı boyunca "NATO Zirvesi'ne katılacak olanların güvenliklerinin
sağlanması" amacıyla hükümet ve kolluk güçleri tarafından önlemler
alınmaktadır. Alınan bu önlemlerin önemli bir bölümü temel hak ve
özgürlükleri engelleyici niteliktedir. Hak ihlallerinin önüne geçilebilmesi
ancak haklarımızın bilinmesi ile mümkündür.

4 Haziran tarihinde toplantıları başlayan ve 28-29 Haziran'da yapılacak
NATO Zirvesi ile sona erecek olan Haziran ayı boyunca "NATO toplantılarına
katılacak olanların güvenliklerinin sağlanması" amacıyla hükümet
ve kolluk güçleri tarafından önlemler alınmaktadır. Alınan bu önlemlerin
önemli bir bölümü temel hak ve özgürlükleri engelleyici nitelikte
olup, kişi hak ve özgürlüklerinin korunması ve hak ihlallerinin
önüne geçilebilmesi ancak haklarımızın bilinmesi ile mümkündür.
Bu nedenle aşağıda kısaca bu süreçte bilinmesi gereken haklar not
edilmiştir.

Seyahat özgürlüğü anayasal bir haktır. Seyahat özgürlüğü
kapsamında herkes şehir içinde ve şehirlerarasında serbestçe dolaşabilir,
ülke sınırlarından giriş çıkış yapabilir.

Hakim kararı ve gecikilmesinde sakınca bulunulan hallerde de Savcı
veya kolluk amirinin yazılı izni olmadan, hiç kimsenin üstü, özel
eşyaları, aracı aranamaz. Arama sırasında bu yazılı izin size gösterilmek
zorundadır. Sivil kişiler tarafından durdurulduğunuzda, öncelikle
bu kişinin polis kimliğini göstermesi zorunludur. Kimlik gösterilmeden
tanımadığınız bu kişilerce verilen talimatlara uyma zorunluluğunuz
yoktur.

Önceden izin alınmaksızın silahsız, saldırısız toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme ve katılma hakkı anayasa gereği tanınmış olup,
yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaları da bu hukuki
koruma kapsamındadır.

Eğer gözaltına alınırsanız:
Gözaltına alınan kişinin öncelikle doktor kontrolünden geçirilmesi
gerekmektedir.

Yer değiştirilmesi, ek gözaltı süresi alınması, adliyeye çıkartılma
gibi her durumda yeniden sağlık kontrolü yapılması zorunludur. Muayene
sırasında odada sağlık personeli dışında kimse bulunamaz.

Kelepçe; ancak kaçmaya çalışma, direnme gibi durumlarda kullanılabilir.
Açık ve geçerli bir sebep olmadıkça kimseye kelepçe takılamaz.

Yakalanan kişinin haber vermek istediği bir yakınına veya ilgili
konsolosluğa gözaltında olduğunu haber verme hakkı vardır. Bu talep
polis tarafından yerine getirilmek zorundadır.

Yakalanan kişiye, hangi suçla ilgili yakalandığı bildirilmek zorundadır.
Yöneltilen iddia ile ilgili olarak susma hakkınızı her zaman kullanabilirsiniz.

Herkesin avukat isteme hakkı vardır. Avukat talep edilmesi durumunda,
İstanbul Barosu tarafından ücretsiz olarak avukat atanacaktır.

Avukat gelmeden önce ifade vermeme, yapılacak keşif, yer gösterme
gibi işlemleri kabul etmeme ve tutanakları imzalamama hakkınız vardır.

Avukatınızla kimsenin duyamayacağı şekilde görüşme hakkınız vardır.
Bunun için karakol içerisinde özel görüşme odası tahsisi zorunludur.

18 yaşından küçükler gözaltına alındıklarında karakolda ifadeleri
alınamaz. Küçüğün sadece kimlik tespiti yapılarak en kısa sürede
savcılığa çıkartılması zorunludur.

Gözaltına alınan kimsenin beslenme, nakil, sağlığının korunması
ve tedavisi devlet tarafından karşılanmak zorundadır.

Gözaltına alınan kişinin en geç 24 saat içinde mahkeme önüne çıkartılması
zorunludur.

Gözaltı süresi en fazla savcılık kararı ile 48 saate, hakim kararı
ile 72 saate kadar uzatılabilir.

Yakalama sebebinize karşı yazılı olarak itirazda bulunmanız durumunda
bu dilekçe polisler tarafından derhal hakime ulaştırılmak zorundadır.

Savcılığa çıkartıldığınızda da avukat talep etme, hakkınızdaki iddialarla
ilgili susma hakkınız bulunmaktadır.

NATO'ya Karşı Avukatlar
İrtibat telefonumuz : 0212 245 63 41


Düşünce
Suçu(!?)na Karşı Girişim
Oldu Olacak "Sokağa Çıkma
Yasağı" İlan Edeydiniz!
NATO zirvesi ve bu vesile ile Bush ve Blair'in İstanbul'a gelişleri
nedeniyle şehirde yaşamın 5 gün süre ile felç hale getirilmesi,
Başbakan Erdoğan'ın TV'den "Verdiğimiz geçici rahatsızlıktan ötürü
özür dileriz" demesiyle geçiştirilemeyecek kadar ciddi bir dizi
'hak ihlâli'dir.

NATO toplantısına ev sahipliği yapmak, Bush'un "Genişletilmiş
Ortadoğu" projesinde başrol oynamak gibi politik kararların
politik düzeyde eleştirilmesi ayrı bir konu. Bu konuda tercih ve
karar hakkı, bu tercihin sorumluluğu ile birlikte hükümete ait.
Her hükumetin de davet ettiği devlet başkanlarının güvenliğini sağlamaktan
sorumlu olduğu apaçık. Bu nedenle gerekli güvenlik tedbirlerinin
alınmasına kimsenin sözü yok. Ancak 'amaç'lanan güvenlik ile alınan
'önlem'ler arasında bu kadar büyük uçurumlar olamaz, bir orantı
olmak zorundadır. Bu sadece akıl ve mantık gereği değil, aynı zamanda
bir ok uluslararası hukuk metninde ve mahkeme kararlarında yeralan
bir kavram. (Proportion=Tenasüp)

İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliğinin kararları son derece
keyfidir. İşi kökten halletmek için "5 gün Sokağa Çıkma Yasağı"
ilan edilmesi, bugün ilan edilenden öz olarak farklı değildir. Güvenlik
endişesi bu kadar ciddi olan bir toplantıyı İstanbul'da değil, pek
ala -insanlara miting alanı olarak lütfedilen yerler gibi- kuş uçmaz
kervan geçmez bir yerde, mesela Akdeniz kıyısındaki lüks tatil köylerinden
birini kapatarak yapabilirlerdi. Ya da en iyisi İncirlik üssünde!

Bu kararnamelerin iptali için dava açılmasının, artık çok geç bile
olsa bir hukuksuzluğun belgelenmesi ve ilerde tekrarının önlenmesi
açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda hukukçu arkadaşlarımızın
devreye girmesini bekliyoruz.

Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim
Nacak Sok.21/11 TR-34674 Istanbul
Tel +90 216 531 7080, Fax +90 216 532 75 45
[email protected]

İşkence
Görenlerle Dayanışma Günü
Bugün, "26 HAZİRAN, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İŞKENCE GÖRENLERLE DAYANIŞMA
GÜNÜ". Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 12 Aralık 1997 tarihinde,
her yıl 26 Haziran gününü, "İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" ilan
etmiştir. Bugünün seçilmesinin nedeni, 26 Haziran 1987 tarihinde
İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin yürürlüğe girmiş
olmasıdır.

İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ BİR SUÇ OLAN İŞKENCEYE karşı çıkmak, işkencecileri
kamuoyu önünde mahkum etmek ve işkence mağdurları ile dayanışma
duygularımızı yüksek sesle haykırmak istiyoruz. İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi'nin 5., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. ve Anayasa'nın
17. maddeleri işkenceyi yasaklamıştır.

Ülkemizde son dönemlerde işkencenin önlenmesi ve işkence yapanların
cezalandırılması yönünde olumlu bazı yasal adımlar atıldığı görülmekle
birlikte; işkence olaylarının devam ettiği, işkencecilerin korunduğu
ve bu amaçla idari ve yasal her türlü olanakların işkenceciler lehine
kullanıldığı görülmektedir. İşkencenin önlenmesinde tüm dünyadaki
en büyük sorun, işkence mağdurlarının ADALET görme isteğinin gerçekleşmemesi
ve İŞKENCECİLERİN CEZASIZ KALMASI DIR.

Bu durum işkencecilere cesaret vermektedir. Bir tek işkencecinin
dahi cezalandırılmaması, sadece o kişinin cezadan kurtulmasına değil;
diğer işkencecilerin de "NASIL OLSA CEZA GÖRMEYECEKLERİ" yönündeki
inançlarının pekişmesine yol açmaktadır. İşkenceciler hakkında ya
hiç dava açılmamakta, dava açılsa dahi işkence yerine, kötü muamele
suçu tercih edilmekte, açılan davaların büyük bir kısmı ise beraatla
sonuçlanmaktadır. İstisnai olarak verilen mahkumiyet kararları ise,
işkence suçunun ağırlığı karşısında yetersiz kalmaktadır.

İdari yönden işkencecilere disiplin işlemi yapılmamakta, aksine
terfi ettirilmektedir. Gözaltında ölümlerin yarısından fazlası "intihar"
olarak nitelendirilmekte ve böylece "intiharlar" yargılama dışı
bırakılmaktadır. Gözaltında "intihar" iddiaları görevi ihmal veya
görevi kötüye kullanma olarak nitelenip, işkence ve işkencenin rolü
göz ardı edilmektedir. Hakkında altı yıldır gıyabi tutuklama kararı
bulunduğu halde yakalanamayan işkence sanığı polislerin, "kuşku"
ötesine geçen kaçmalarına tepkisiz kalınmaktadır.

Ceza ehliyeti olmayan çocuklar, gözaltında tutulmakta ve insanlık
dışı yöntemlere maruz bırakılmaktadır. Öyle ki, işkence davasında
mağdur çocuklar, bir yetişkinin dahi kaldıramayacağı ölçüde örselenmekte
ve "öğretilmiş bilgilerle işkencecileri teşhis etmekle" suçlanmaktadır.
Hükümetler işkence mağdurlarının haklarını ve sorunlarını görmezlikten
gelmektedir.

İşkence mağdurlarının her şeyden önce, ADALETİN YERİNE GETİRİLMESİNİ,
İŞKENCECİLERİN CEZALANDIRILMASINI, KENDİLERİNE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
ÖDENMESİNİ, TEDAVİ VE REHABİLİTASYON GİDERLERİNİN DEVLET TARAFINDAN
KARŞILANMASINI talep etme hakları bulunmaktadır. Tüm aksi söylemlere
karşın, işkence, yargısız infazlar ve tecavüzler devam etmektedir.
Anayasal özgürlüklerin kullanılmasında polis aşırı güç kullanmakta,
kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan dövmekte, yerlerde sürüklemektedir.
Polisin bu uygulamalarına karşı ne idari, ne de yargısal işlem yapılmaktadır.
Tersine, polise mukavemet iddiasıyla karşı davalar açılmakta, hatta,
işkence mağdurlarına hükmedilmeyen tazminatlar, polisler lehine
hükmedilmekte ve bu davalar hızla sonuçlandırılmaktadır.

Son aylarda örneğin Güneydoğu illerinde bu davaların sayılarında
büyük artışlar olmuştur. Hükümeti işkence vakalarını kararlılıkla
soruşturmaya, bu amaçla işkencecileri, amirlerini ve siyasi sorumlularını
derhal görevden almaya davet ediyoruz. İşkencenin önlenmesi tüm
insanlığın sorunudur. Bu konuda; sivil toplum örgütlerine, meslek
kuruluşlarına ve tek tek bireylere önemli görevler düşmektedir.
İşkence iddialarının ciddiye alınması, araştırılması, duyurulması,
yargı kurumlarına başvurulması, işkence davalarının takip edilmesi,
işkence mağdurlarına maddi ve manevi destek olunması, ülke içinde
ve uluslararası alanda işbirliği içerisinde olunması akla ilk gelenlerdir.

Bizler, işkenceye karşı mücadelede bir araya gelmiş kuruluşlar olarak;
herkese sesleniyoruz!
İşkence Mağdurları İçin Adalet, İşkenceciler İçin Cezasızlığa
Son!
İşkencesiz Bir Türkiye; İşkencesiz Bir Dünya Olanaklıdır!

"İŞKENCEYE SESSİZ KALMA"!

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI
MAZLUM-DER
ULUSLAR ARASI AF ÖRGÜTÜ
ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİ
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
ANKARA BAROSU İNSAN HAKLARI KURULU
|