Düşünce
Suçu(?!)na Karşı Girişim:
Toplumsal bir "ORTAK PAYDA"ya
doğru Sivil Önermeler
Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim'in 2003 yılında sürdürdüğü bir
"mevuzat taraması" sonucunda, düşünce ve ifade özgürlüğünü şu yada
bu şekilde kısıtlayan, engelleyen yasa maddelerini, bakanlar kurulu
kararlarını ve genelgeleri bir araya getiren 2300 sayfalık bir kitap
hazırlanmış ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na törenle teslim edilmişti.
Özetle şunu demiştik yönetenlere:

"7 pakette 90'dan fazla yasa maddesindeki düzenlemeler her ne
kadar birçok olumluluk içeriyorsa da, yasaklamalar T.C. mevzuatını
öylesine kanser gibi sarmış ve en ufak hücrelerine kadar işlemiş
ki yapılanlar devede kulak kalıyor. Buyrun, işte bunların tümünü
düzeltmek gerek!".
Şimdi bir daha atarak; "Sivil toplum işte bunları istiyor" diyebileceğimiz
bir çalışmaya başlıyoruz. Bu ise hiç kolay bir iş değil, kuşkusuz.
67 milyonluk Türkiye ufak bir İsviçre kantonu değil ki bir meydanda
toplanıp ne istediğimizi belirleyiverelim. Katılımınızı önerdiğimiz
ve beklediğimiz bu "Ön çalışma", çabucak bir sonuç almayı değil,
ama bu yönde sivil girişimleri cesaretlendirmeyi, onların geliştirecekleri
daha geniş çalışmaların yolunu açmayı hedefliyor. Seçmen olarak
5 yılda bir oy vermekle yetinmeyerek seçtiklerimizle -ya da seçmediklerimizle-
sürekli diyalog içinde olmak, istediklerimizi ve istemediklerimizi
aynı açıklıkla dile getirmek gerektiğine inanıyoruz.

TOPLUMSAL BİR ORTAK PAYDAYA DOĞRU SİVİL ÖNERMELER (Çalışma
programı)
Amaç: Sivil toplum kesimlerinin demokratikleşme ve sivilleşme
yönündeki görüş ve istemlerini belirleyerek yönetimle onu seçenler
arasında bu doğrultuda sürekli bir diyalog geliştirmek
Araç: Sivil toplum tarafından seslendirecek görüş ve istemleri
ana hatlarıyla bir araya getiren bir belge oluşturmak, buna dayanarak
somut adımlar atmak
Yöntem: Sivil toplum örgütlerinin ve etkin bireylerin biraraya
gelip, demokratikleşme ve sivilleşme önünde sorun olarak gördükleri
konuları tartışacağı ve ortak görüşlerin saptanacağı bir dizi bölgesel
toplantı yapmak, aynı zamanda bunları bir web sitesinde tartışmaya
açmak, sonuçların yetkin bir çalışma gurubu tarafından bilimsel
yöntemlerle değerlendirilmesi ve bölgesel toplantılardan seçilecek
temsilcilerle birlikte sonuç belgenin oluşturulması.
Yapı:
a. Daha önce benzer çalışmalar içinde bulunan bir koordinatör ve
dar bir çekirdek bir sekreterya oluşturmak,
b. Sekreterya grubu ile bu gruba davet edilecek deneyimli kişilerden
oluşan bir "Çalışma Gurubu" tarafından Türkiye'de demokratikleşme
konusundaki temel tartışma alanlarının listesinin çıkarılması,
c. Listesi yapılan bu konuların bir web sitesinde tartışmaya açılması,
d. İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Trabzon ve Adana'da yapılacak
bölgesel arama toplantıları ile her bölgede en önem verilen konuların
bir de yüzyüze tartışılması, ortak noktaların saptanması,
e. Her bölgesel toplantıdan sonra çekirdek sekretarya ve ilk toplantıya
katılan davetlilerle (grup adı vermişsek onlarla) değerlendirmek,
f. Bölgesel toplantılarda saptanacak ikişer temsilcinin de katılımıyla
oluşacak ve Ekim sonunda sonuç belgeyi kaleme alacak "Genişletilmiş
Çalışma Gurubu" oluşması
g. Tüm çalışmayı hazırlayacak ve yürütülmesini sağlayacak bir genel
koordinatör,
h. Bölgesel toplantıların düzenli şekilde yürümesini sağlayacak
"Arama toplantıları" uzmanı bir kolaylaştırıcı
Aşamalar: Genel Koordinatör ve Arama Toplantıları kolaylaştırıcısının
belirlenmesi
Çekirdek sekretaryanın oluşturulması,
Bölgelerde ilgili kurum ve kişilerin tespiti ve ilk ziyaretin gerçekleştirilmesi,
Çekirdek sekretarya ve dahil olacak 3-4 kişi ile ilk toplantının
gerçekleştirilmesi,
Türkiye'de demokratikleşme ve sivilleşme önünde engel olarak görülen
sorunların/ konuların/ tartışma alanlarının listesinin çıkarılması

ŞİMDİ BURADAYIZ
WEB sitesinin açılması (Mayıs 13-14)
İlk toplantı dizisi (26 Mayıs- 6 Haziran 2004)
İkinci toplantı dizisi (Eylül 2004'ün ikinci yarısında)
Genişletilmiş Çalışma Gurubu ve metnin hazırlanışı (Ekim 2004 ortası)
Sonuç metnin kitap halinde basılması (Kasım 2004 başı)
Belgenin TBMM'ne sunuluşu (23 veya 24 Kasım 2004)
Ve asıl çalışmanın başlangıcı: Belgenin tüm topluma ulaştırılması
ve tartışmanın her kesime yayılması için (özellikle medyada) sürekli
bir tartışma ortamı sağlamak

Akla gelen bazı sorular, görüşler ve yanıtları:
Bu çok ciddi bir iş. Bu kadar kısa bir sürede sağlıklı sonuç alınamaz.
Evet, bu çalışmayı KESİN SONUÇ olarak düşünürsek tabii ki doğru.
Oysa amaç "son sözü söylemek" değil, bu tür sivil çabaların sadece
ilk adımı olabilmek. Bu nedenle alınacak sonuç da bir sonraki ve
daha üst düzeyde, daha ayrıntılı bir çalışmanın olsa olsa "ilk basamağı"dır.

Önceden çalışma planı ve gündem hazırlanarak belli bir şema
dayatılmış olmuyor mu? Yöntem ve plan belirlemeden yapılan toplantıların
günlerce de sürse bir noktaya varamadığını, bezginlik ve umutsuzluk
yarattığını çok yaşadık. Bu nedenle ve bir başlangıç adımını daha
da geciktirmemek için planlı ve gündemli çalışma yolunu seçtik.

AKP hükümeti iyi niyetle çalışıyor. Onlara yardımcı olmak yerine
neden eleştirelim? Amacımız bir iktidarı yermek ya da övmek
değil, sivil toplumun sesini devlete doğrudan ulaştırmak. Ayrıca,
bir partiyi umutlarla iktidara getirip 5 yıl herşeyi içimize atarak
sonunda alaşağı etmekle ona iyilik etmiyoruz.

Bu çalışmada sapla saman, örgütlerle-bireyler, İslamla-laikler
karışık. Sonuç çıkmaz! Evet, bu niyetle yola çıkılırsa haklısınız.
Biz ise, görüş ayrılıklarına rağmen ortak sorunlara ortak çareler
üretilebileceğine inanıyoruz.

Düşünce Suçu(?!)na Karşı Girişim
Nacak sok. 21/11, TR-34674 ISTANBUL
Tel:+90 216 531 70 80 faks:+90 0216 532 75 45
E-mail: [email protected]
"Toplumsal
Bir Ortak Paydaya Doğru Sivil Önermeler" projesinin web sitesi www.ortakpayda.org
açıldı, izleme ve katılım için bu adresten yararlanılabilir.

Vicdani
Redçiler:
1. Geleneksel Militurizm Festivali'nden
1.
Geleneksel Militurizm Festivali'nde okunan tüm basın açıklamaları
Bugün '15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü';
Bu topraklarda, 15 yıldır vicdani ret sesleri duyuyorsunuz ve 1997
den beri her yıl da, 'Dünya Vicdani Retçiler Günü'nü çeşitli etkinliklerle
kutlama geleneğimiz sürüyor. Elbette bu 15 yılda çok bedeller ödendi.
Vicdani reddini açıklayanlar, bu konuyu yazanlar, televizyonda haber
yapanlar; askeri mahkemelerde yargılandılar, hapis yattılar, askeri
cezaevlerinde açlık grevlerinde işkence gördüler. Basın susturuldu,
haber yapılamadı. Ne yazık ki, kendi militarist zihniyet ve yapılanmalarını
aşamayan muhalif oluşumların büyük bir kısmından, şu ya da bu savaşa
karşı olduklarını söyleyenlerden de kayda değer bir destek göremedik.

Tüm bu süreçte Genel Kurmay ve Askeri Yargı; önce "Vicdani ret hakkını
savunmanın suç olamayacağı", sonra "kişinin kendi vicdani reddini
açıklamasının düşünce hürriyeti kapsamında olacağı" ve daha sonra
da "sivillerin askeri mahkemelerde yargılanamıyacağı" gibi kararlar
alarak, konuyu olabildiğince tartışılır olmaktan kaçırmaya çalışmış,
vicdani retçileri de yok saymışlardır. Bugün sizlere; bu Festivalle,
bir buz dağının görünen kısmını göstermeye, anlatmaya çalışacağız...
Öyle ki; buzdağının sürekli gördüğümüz bu yüzü, bizlerde yarattığı
alışmışlık ve kanıksanmışlıkla görünmeyen kısmının gizlenmesine
de yardımcı oluyor.

Bizler bugün burada toplanarak, bir kere daha: - Bütün savaşların
karşısında olacağımızı, - Şu ya da bu sıfatlar ekleyerek, kimsenin
bizleri savaşın bir tarafı yapamayacağını, - Kişi olarak da; hiç
bir zaman kimsenin askeri ve de hiçbir savaşın insan malzemesi olmayacağımızı,
- Savaş araçlarının üretim ve transferine, her türlü ulusal ve uluslararası
militarist yapı, kurum ve organizasyonlara karşı olduğumuzu, - Evde,
okulda, işte kısaca yaşamımızın her anında, her gün yeniden üretilen
ve bizlere dayatılan, itaat kültürüne, hiyerarşik, otoriter, ayrımcı,
cinsiyetçi, heteroseksist militarist anlayışlara ve kısaca toplumsal
yaşamın militarizasyonuna karşı olduğumuzu, ilan ediyoruz ve herkesi
savaşın insan kaynaklarını kurutmaya çağırıyoruz.

HAYDARPAŞA TREN GARI
Festivalimizin ilk durağı olarak; yüzyılın başında Almanlar tarafından
-1700 kazık üzerinde, Prusya yeni rönesans üslubuyla- inşa edilen
Haydarpaşa Tren Garı'nı seçtik. İstanbul'un Anadolu'ya, Anadolu'nun
da İstanbul'a açılan kapısı olması dolayısıyla önemli bir kesişme
noktası olan bu gar davul-zurnalarla, halaylarla yapılan "asker
uğurlamaları"na ev sahipliği yapan en önemli mekanlardan biridir.
Geçmişten bugüne uzanan geleneksel uğurlama şekline günümüzde bir
de; kimsenin karşı çıkmaya cüret edemeyeceği, çoğu zaman silahlı
bir gösteriyi de dönüşen ve bu nedenle de bir çok insanın canına
mal olan, "trafik terörü" olarak da tanımlanabilecek şehir turları
eklendi.

Öyle ki bu gösteriler, geçmişteki masumane "uğurlama" özelliğinin
ötesine geçerek, milliyetçi-şoven duyguların ön plana çıkarıldığı
ve bunların propagandasının yapıldığı açık-militarist savaş propagandasına
dönüşmüştür. Kişi tüm yaşamını geride bırakarak tektipleştirileceği
ve itaat eğitimi alacağı askerliğin, toplumsal kabulünün ön şartı
olduğuna inandırılarak hazırlanıyor.

Erkek ve yakınları hayatı boyunca maruz kaldığı militarist propagandanın
etkisiyle tüm bu irade devrine "gönüllü" olabiliyor. İşte biz antimilitaristler,
bugün burada yaptığımız "retçi karşılaması" ile bu açık-militarist
propagandanın karşısında olduğumuzu bir kez daha duyurmak, askere
gidenlere, uğurlayan asker yakınlarına "bu gerçekten sizin isteğiniz
mi?" diye sormak istiyoruz.

SELİMİYE KIŞLASI
1800'lerde Nizam-ı Cedit askerleri için ahşap olarak yapılıp, 1807
yeniçeri ayaklanamasında yıkılan, 1842'de kârgir olarak tekrar yapımına
başlanıp, 1853'de bitirilen bu yapı, hastaneden tütün deposuna ve
ordunun çeşitli şekillerde kullanımından sonra 1959'da askeri okula
dönüştürülmüş, 1963'de ise onarılarak I. Ordu Karargahı haline getirilmiştir.
Militarizmin torna tezgahları olan kışlalar gündelik yaşamdan kopartılmış
bireylere emir alıp vermeyi, sorgulamadan itaat etmeyi öğretiyor.
Topluluk psikolojisi pompalanarak bireylerin ahlaki ve vicdani sorumlulukları
yok ediliyor. Bu sayede birey yakın ve uzak çevresinde gelişen olaylara
karşı bireysel duruş geliştiremez hale getiriliyor.

Erkeği kadınlardan izole ederek "aç aç" partileriyle kadını cinsel
haz nesnesi haline dönüştüren ve toplumsal erkekliği kışkırtan militarizm
bu kışlalarda; aile dediğimiz küçük askeri birliklerin komutanlarını
yetiştiriyor. Vatan-namus vurgusuyla korunacak nesne olarak algılanan
kadın, bedeni başta olmak üzere tüm varlığıyla erkeğe sunuluyor.
Namus bahanesiyle işlenen hunharca cinayetlerin nedeninin kadının
bedeni ve duyguları üzerindeki militarizmin de desteklediği tahakküm
olduğuna inanıyoruz.

Ayrıca bu büyük ve tarihi yapı, bize Askeri Yargı'yı hatırlatıyor:
Neredeyse sorgusuz-sualsiz verdiği idam kararlarıyla ünlü Kılıç
Ali Paşa gibi yargıçlarıyla ünlü, bir çoğunun kaydı-kuydu bile
olmayan İstiklal Mahkemelerinden, sıkıyönetim dönemlerinin Cuntacı
generallerinin emirleriyle verilen idam kararlarıyla ünlü Sıkıyönetim
Mahkemelerine, oradan da, hani sıkıyönetim dönemlerinden sivil dönemlere
geçişte, sivil gibi görünen ama hemen hemen tamamen askeri olan
Devlet Güvenlik Mahkemelerine ve bizzat askerleri yargılamak üzere
kurulmuş olan, ama son zamanlara kadar da sivilleri de yargılayan
Askeri Mahkemelere kadar uzayan bir yargı sistemi.

Hiyerarşinin ve otoritenin idealleştirildiği bir sistemde, tam da
olması gereken bir şekilde, üstlerin, özellikle de generallerin
yargılanamadığı bir yargı sistemi. Bu sistemin bir parçası da YAŞ(Yüksek
Askeri Şura) adı verilen, her yıl toplanıp, alt kademelerden üst
kademelere yükselemeyecek olanları ayıklayan ve bu ayıklama sonucunda
sistem dışına atılanların hiçbir şkilde hak aramalarının söz konusu
olmadığı bir kuruldur.

Öyle ki; son çıkan 'Bilgi Edinme Yasası'nda bile, yalnızca YAŞ kararları
için yargı yolu kapatılmıştır. Biz antimilitaristler ne kışlalarda
ne de aile, okul, işyeri ve benzeri küçük kışlalarımızda emir almak-emir
vermek istemiyoruz. Hiyerarşik askeri itaat kültürünü bize dayatan
çevremizdeki üniformalı ve üniformasız komutanlara da itaat etmeyeceğimizi
ilan ediyoruz.

GATA (Gülhane Askeri Tıp Akademisi)
Hastanesi Hastanenin yapımı, Osmanlı'da modern orduya geçiş
çabalarıyla birlikte 1844'de başlatılmış ve 1846 yılında da bitirilmiştir.
İlk olarak 1853-54 Kırım savaşında özellikle de müttefik askerlerin
tedavilerinde kullanılmış, hatta bahçesinde, geniş bir alan üzerinde
yer alan İngiliz Mezarlığı bile vardır. 1898'de Gülhane'nin açılmasına
kadar, genç hekimlerin staj yeri olarak kullanılan hastane, Birinci
Dünya Savaşında Çanakkale'den Bağdat'a kadar uzanan cephede savaşan
yaralı askerlerin bakımını üstlenmiştir. 1985 yılında "Gülhane Askeri
Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanesi" adını alarak, İstanbul'daki
diğer askeri hastaneler olan "Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi"
ve "Gümüşsuyu Askeri Hastanesi" ile birlikte, "sağlam"larla "çürük"leri
birbirinden ayırarak, ordunun sağlamlığını vatanseverlikle korumaya
devam etmektedirler.

Anayasanın 72. maddesi tüm yurttaşları vatan hizmetiyle yükümlü
kılarken, bu hizmetin fiiliyata geçişinde belirleyici olan 1111
sayılı Askerlik Kanunu erkekleri yükümlü kılıyor. Tabii ki asker
olabilmek için erkek olmak da yeterli değil. Uygulanan kıstaslar
aslında arzu edilen vatandaşın bir stereotipini ortaya çıkarıyor.
Bu vatandaş erkek, heteroseksüel, herhangi bir hastalığı ya da sakatlığı
yok ve genç. Zorunlu olarak bu ayıklanmayı kabul edip, böylesi bir
"çürük raporu" almak isteyen eşcinseller, öncelikle askere alınarak
kurtarılmaya, gitmek istememekte direnenler ise hiçbir bilimsel
değeri kalmamış psikolojik testler uygulanarak eşcinsel olmadıkları
yönünde ikna edilmeye çalışılmakta, bütün bunlardan sonra da halen
eşcinsel olduğunu savunanlardan da fotoğraf, video gibi görsel malzemelerle
durmunu kanıtlamaya zorlanmaktadır. Bu kanıtlar sayesinde tek ve
en büyük gay porno arşivine sahip olan Gata'dan, bütün bu eziyet,
taciz ve aşığılanmalara katlanarak "ileri derecede psikoseksüel
bozukluk" ibaresiyle "çürük raporu"nu alabilen eşcinsel, yine rapordaki
bu ifade yüzünden, bir de toplumsal dışlanmışlıkla da karşı karşıya
kalmaktadır.

Militarizm, erkek egemen yapı ve anlayışını askere aldığı genç erkeklerle
tüm topluma adeta sürekli şırınga etmekte ve böylece toplumu da
sürekli bir şekilde militarize ederek, kendisine benzetmektedir.
Biz antimilitaristler tektipleşmeye direneceğimizi ilan ediyor ve
ayrımcı keyfi uygulamaların derhal sona erdirilmesini talep ediyoruz.

HARP AKADEMİLERİ
Esas işlevi TSK subaylarının Kurmay eğitiminin yapıldığı yer olan
Harp Akademilerini, özellikle de 28 Şubat'tan sonra, basında da
yer aldığı gibi başka bir çok yönleriyle de tanır olduk. Kökleri
İttihat ve Terakki'ye kadar uzanan Militarist Derin Devlet yapılanması,
1950 de Nato'ya eklemlenmiş, arkasından da, toplumsal muhalefetin
bastırılmasını da bahane ederek, 1970, 1980 (ve 1997 postmodern)
askeri darbeleriyle Milli Güvenlik Devleti halini alarak kurumsallaşmıştır.

Bu sayede devlet; MGK ve onu da yönlendiren, -devasa bir örgütlenmeye,
gizli bir yapılanmaya sahip- MGK Genel Sekreterliğince yönetilir
olmuştur. Bu yapılanmanın ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan
yasal değişikliklerin bir aldatmacadan öteye geçemediği ve geçmeyeceği,
her gün yaşadığımız örneklerle kendini göstermektedir: 28 Şubat'ta
Genelkurmay'da kurulan Batı Çalışma Grubu'nun, develetin personelini
takip ve fişleme işini şimdilerde Başbakanlık Takip Kurulu sürdürmektedir.
MGK Genel Sekreterliği'ne bağlı çalışma yürüten Psikolojik Harekat
Merkezleri ise olduğu gibi İçişleri Bakanlığı bünyesine kaydırılmıştır.
|