
Greenpeace:
Çevre Bakanlığı Taahhütünü Çiğnedi
Greenpeace Stokholm Konvansiyonu'nun
yıldönümünde Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'i imzaladığı uluslararası
antlaşmaya uyması ve İzaydaş'ı kapatması yönünde uyarıyor.

Uluslararası Çevre organizasyonu Greenpeace, Çevre Bakanlığı'nı,
bundan tam bir yıl önce zehirli kimyasalların ortadan kaldırılması
için imzalanan Stokholm Konvansiyonu'nunda vermiş olduğu taahhütü
ihlal etmiş olmakla suçladı (1). Greenpeace, Çevre Bakanlığı'nın
İzmit'teki İzaydaş tehlikeli ve klinik atık yakma tesisine yasal
çalışma iznini vermesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Greenpeace
Toksik Maddeler kampanya sorumlusu Banu Dökmecibaşı, "Bakanlığın
İzaydaş'a izin vermek yerine asıl yapması gereken, geçtiğimiz yıl
Stokholm'de dünyanın en tehlikeli kimyasallarının ortadan kaldırılması
yolunda vermiş olduğu uluslararası taahhütü yerine getirmek için
gereken adımları atmaktı. Ancak bunun yerine bakanlik, bu tehlikeli
kimyasalları yarattığı bilimsel olarak kanıtlanmış olan İzaydaş'a
izin verdi".

Stokholm Konvansiyonu'nun 23 Mayıs 2001'de 102 ülke tarafından imzalanmasından
bu yana toplam imza sayısı 141'e ulaştı. Geçtiğimiz yıl 21 Mayıs'ta,
Greenpeace'in İzmit atık yakma tesisi İzaydaş'da yaptığı iki gün
süren eylemin ardından, Çevre Bakanı Stokholm'da Konvansiyonu imzalamıştı.
İzaydaş'in atık alanı girişini bir konteyner ile kapatan ve atık
yakma tesisinin bacasında iki gün kalan Greenpeace eylemcileri,
ÇevreBakanı'nın anlaşmayı imzalamasını ve Konvansiyon'da yasaklanması
hedeflenen zehirli kimyasalların kaynaklarından olan İzaydaş gibi
atık yakma tesislerinin durdurulmasını talep etmişlerdi. Antlaşmanın
küresel olarak yürürlüğe girebilmesi için imzalayan ülkelerin kendi
meclislerinde Konvansiyonu onaylamaları gerekiyor. Konvansiyonun
uluslararası yasal yaptırımının olabilmesi için gereken 50 ülke
onayının henüz 8'i gerçekleşti. Dünya ülkeleri, önümüzdeki Ağustos
ayında Johannesburg'ta yapılacak zirvede, 1992'de Rio De Janerio'daki
Dünya zirvesinden bu yana geçen on yıl boyunca sürdürülebilir kalkınma
adına gerçekleştirmiş oldukları ulusal eylem raporlarını sunacaklar.
Türkiye ise sürdürülebilir kalkınma örneği olarak İzaydaş Atık Yakma
Tesisini raporunda sunmayı planlamaktadır. Greenpeace, kirli teknoloji
örneği olan bir atık yakma tesisisinin Türkiye'nin sürdürülebilir
kalkınma vizyonu olmasını eleştirmekte ve Çevre Bakanlığı'nı, acilen
kirli endüstriler yerine tehlikeli atık üretimini kaynakta engelleyen
temiz üretim teknolojilerinin esas alınması ve Stokholm Konvansiyonu'nun
onaylanması yönünde uyarmaktadır.


Çevre
Bakanlığı, Ocak 2002 tarihinde, İzaydaş Tehlikeli ve Klinik Atık
Yakma Tesisine resmi çalışma izni vermiştir. Greenpeace'in sürdürmüş
olduğu kampanya sonucu, Çevre Bakanlığı, 1998 yılında atık yakma
gibi pahalı ve tehlikeli teknolojiler yerine ülkede temiz üretim
yöntemlerinin uygulanmasını esas alan, şu andaki Çevre Bakanı Fevzi
Aytekin'in imzaladığı bir genelge yayınlamış ve tesis 1999'da kapatılmıştı
(2). İzmit atık yakma tesisi, 1999'daki Marmara depremin yarattığı
atık krizini bahane ederek geçici izin almayı başarmıştı. İzaydaş,
bu geçici izini kullanarak 3 yıl boyunca çalışmaya devam ettiği
gibi verilen izinde yakılması yasaklanan klorlu atıklar gibi maddeleri
de yakarak izni açıkça ihlal etmiştir. Greenpeace, tesisten aldığı
kül örneklerinde Stokholm Konvansiyonu'nda ortadan kaldırılması
ve yasaklanması hedeflenen kanserojen dioksinler gibi tehlikeli
kimyasalları bilimsel olarak tespit etmiş ve bu yasadışı faaliyeti
kanıtlamıştır (3).

Dökmecibaşı " Çevre Bakanlığı hiçbir gerekli eylemde bulunmadan
yalnızca sözler vermektedir. Türkiye, çevre ve insan sağlığını koruma
adına vermiş olduğu taahhütlerin gerçekliğini kanıtlayacak bir çalışma
ile Dünya Zirvesine katılmalıdır. Bunun için, ilk olarak Ağustos
2002'de yapılacak olan Dünya zirvesi öncesinde Stokholm Konvansiyonu'nu
onaylamalıdır. Bunun hemen ardından ise, atık yakmayı yasaklayan
ve Türkiye'deki bütün sanayi tesislerini kapsayan bir 'kimyasal
madde kullanım envanteri' hazırlanmalı ve tehlikeli kimyasalların
kullanımına kaynakta son vermeyi hedefleyen bir Temiz Üretim Projesi
hazırlamalıdır" dedi.

Ayrıntılı bilgi için;
Banu Dökmecibaşı, Toksik Maddeler Kampanyası Sorumlusu,
0532 263 11 14 Tolga Temuge, Kampanyalar Yoneticisi,
0 533 214 87 76
Greenpeace Akdeniz Ofisi, Türkiye, 0212 292 76 19 -20

NOTLAR:
1- Uluslararası Stokholm Konvansiyonu, 'kirli düzine' adı altında
listelediği 12 kimyasal madde öncelikli olmak üzere tüm kalıcı organik
kirleticilere (KOKlar) kaynakta son verilmesini hedeflemektedir.
Kirli düzine, tarım ilaçları (DDT) ve PCBler gibi endüstri tarafından
üretilen kimyasalların yanı sıra, klorlu plastik PVC üretimi ve
atık yakma tesislerinden kaynaklanan kanserojen dioksinler gibi
yan ürünleri içermektedir. Stokholm Konvansiyonu ile ilgili bilgi
dokümaniıGreenpeace Ofisi'nden temin edilebilir.
2 - Çevre Bakanı Aytekin'in 1998'de imzaladığı genelge Greenpeace
Ofisi'nden temin edilebilir.
3- Greenpeace'in İzaydaş'tan aldığı kül numunelerinin analiz sonuçları
Greenpeace ofisinden temin edilebilir.
Özlem Güneş YILDIRIM
Greenpeace Akdeniz Ofisi-Türkiye Destek Servisi
/ Supporter Services T:0212 292 76 19-20 F.0212 292 76 22 MBE 105-109
80040 Salıpazarı / İstanbul
www.petrolunsonu.org
www.temizuretim.org

Mazlumder:
Nahide Babat Olayı Raporu
A.
OLAY
Van'da yayınlanmakta olan yerel bir gazetede Nahide BABAT adlı 13
yaşındaki bir kız çocuğunun apandisitinin ihmal sonucu patladığı
ve yeşil kartlı olması sebebiyle bir türlü ameliyata alınmadığı,
aradan 7 gün geçtikten sonra ameliyat edildiği, ancak aynı gün öldüğü
şeklinde bir haber yer almıştır. Bunun üzerine hadisenin; bir yandan
"yaşam hakkı"nın dolaylı şekilde ihlali, diğer yandan "sağlık hizmetlerinden
eşit şekilde yararlanma hakkı" şeklinde izah edilebilecek temel
bir hakkın ihlali olabileceği değerlendirilerek, konunun araştırılması
ve bu konuda bir rapor tanzim edilmesi düşünülmüştür. Bu bağlamda
7 gün süren bu yaşam mücadelesinde ismi geçen kişilerle görüşülmüştür.
B. HEYET OLUŞUMU
Hadisenin bu şekilde basından duyulması üzerine, ihmal sonucu yaşamını
yitirdiği yönündeki iddiaları araştırmak, araştırma ve incelemeler
sonrasında kamuoyunun gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak ve çeşitli
ulusal ve uluslar arası sözleşmelerde güvence altına alınan "yaşam
hakkı" ile "sağlık hizmetlerinden eşit şekilde yararlanma hakkı"nın
korunmasına katkıda bulunmak amacıyla; MAZLUMDER Van Şubesi Yönetim
Kurulu Başkanı Av. Abdulbasit BİLDİRİCİ başkanlığında; Yönetim Kurulu
Üyesi ve Bşk. Yrd. Abidin ENGİN, Bşk. Yrd. Mecit EMEN, Muhasip Üye
Şerif BİLGİN ve Sekreter Üye M. Emin KAVAK'ın yer aldığı "İnsan
Hakları Heyeti" oluşturulmuştur.
C. YAPILAN GÖRÜŞMELER
1. FATMA BABAT (Ölenin annesi) Van'ın kenar mahallelerinden birinde
ekonomik açıdan çok zor şartlar altında yaşayan, bu yüzden de kızına
yeşil kart çıkartmış, 8 çocuklu bir ailenin hane reisi olan Fatma
BABAT, eşinden ayrı yaşadığını beyan etmiştir. Bir süre önce kendisinin
üzerine bir kuma alan kocasının adliye ile olan problemleri yüzünden
Van'ı terk ettiğini ve şu anda Van dışında başka bir yerde yeni
karısı ve diğer çocuklarıyla birlikte yaşadığını anlatmıştır. Dolayısıyla
kocanın maddi ve manevi açıdan ailesine en ufak bir katkısı bulunmamaktadır.
Aile geçimini, nispeten büyük yaşta olan bir iki erkek çocuğunun
kazandığı cüzi paralarla sağlamaya çalışmaktadır. Bunun yanında
bazen komşular da bu aileye yardım etmektedirler. Ailenin okula
giden tek çocuğu olan 13 yaşındaki Nahide BABAT'ın yaşadıklarını
anne şöyle aktarmıştır: "Kızımı 9.4.2002 günü aniden karın ağrısı
ve yoğun sancı şikayetiyle Van 1 Nolu Sağlık Ocağına kaldırdık.
Yeşil kartlı olan kızım Sağlık Ocağı doktoru tarafından Van Devlet
Hastanesi Beyin Cerrahi polikliniğine sevk edildi. Beyin Cerrahi
Uzmanı Op. Dr. Ercüment BARLAS hastayı muayene ettikten sonra bevliye
bölümüne sevk etti. Kızım bu arada derin sancılar içinde kıvranmaya
devam etmekteydi. 11.4.2002 günü bevliye bölümünce ilk tahliller
ve muayene yapıldı.
Bevliye uzmanı Op. Dr. Gökmen ALPDOĞDU tarafından bu kez genel cerrahi
polikliniğine sevk edildi. 12.4.2002 günü Genel Cerrahi Bölümünce
hastanın yatışı yapıldı. Bize kist problemi olduğu söylendi ve hastamız
Van Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Abdullah LENK
tarafından bu kez Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Hastanesi Çocuk
Cerrahisi bölümüne sevk edildi. Ancak YYÜ Araştırma Hastanesi görevlileri
yeşil karta acil ibaresi yazılmadığı için hastayı kabul etmediler
ve bu ibarenin yazılması için evrakı geri gönderdiler. Kartı alarak
geri geldik Abdullah LENK'le tekrar görüştük. Ancak bu doktor kartın
üzerine acil ibaresi yazdırmaya bir türlü ikna edemedik. Israrlar
üzerine Abdullah LENK sert bir ifadeyle 'Beni ilgilendirmez, ister
ölsün, ister kalsın, kartın üzerine acil ibaresini yazmıyorum' anlamında
sözler sarf etti. Kendisine defalarca ricada bulunulmasına rağmen
sonuç alamadık. Bunun üzerine apar topar Araştırma Hastanesine geri
döndük. Buradaki doktorlara 'ne siz ilgileniyorsunuz, ne de Abdullah
LENK karta acil yazıyor. O halde hastamızı bize geri verin, kendimiz
başımızın çaresine bakacağız' şeklinde konuştuk. Tekrar geri gelerek
Abdullah LENK adlı doktora aracı gönderip ricada bulunduk. Ancak
bir türlü kartın üzerine acil ibaresini yazdırmaya ikna edemedik.
Zaten acil olan kızımın durumu bu şekilde sürüncemede kalmakla daha
da kötüleşti. Bu doktordan özellikle şikayetçiyiz. Bunun üzerine
Van Devlet Hastanesi Acil Servisinde görev yapmakta olan bir doktor
karta acil ibaresini yazdı ve Cuma günü öğleden sonra kartı Araştırma
Hastanesine götürdük. Ancak Araştırma Hastanesi görevlileri hastamızı
16.4.2002 Pazartesi günü ameliyata aldılar. Aynı akşam kızım vefat
etti." şeklinde konuşmuştur.
2. Op. Dr. Ercüment BARLAS (Van Devlet Hastanesi Beyin Cerrahi Uzmanı)
Kendisine; MAZLUMDER Van Şubesinden gelindiği, Nahide BABAT'ın ölümüyle
sonuçlanan olaylar zincirinde adının geçtiği, konuyla ilgili rapor
tanzim edileceği söylenerek görüşmeyi kabul edip etmeyeceği sorulmuş,
talebin kabul edilmesi üzerine kendisi ile görüşülmüştür. Op. Dr.
Ercüment BARLAS beyanında: Kendisinin nöroloji uzmanı olduğunu,
gelen hastayla iddiaların aksine ilgilendiğini, muayene ettikten
sonra bevliye bölümüne sevk ettiğini beyan etmiştir. Hastanın yeşil
kartlı olmasının kendisi ile ilgilenme konusunda bir olumsuzluk
yaratmadığını, böyle bir ayırıma gidemeyeceğini, YYÜ Araştırma Hastanesi'nin
bu konuda ihmali olduğunu, beyan etmiştir. Başka illerde sadece
kimlik ibraz etmek suretiyle acil hastalıkların rahatlıkla tedavisinin
yapılabildiğini, hasta hayatının bürokratik bir takım zorluklar
çıkartılarak riske edilmesine gerek bulunmadığını belirtmiştir.
Nahide BABAT adlı hastayı bevliye bölümüne sevk ettikten sonra;
hasta yakınlarının hastayı sancılar içinde kıvranır vaziyette çarşı
içinde gezdirdiklerini gördüğünü, bu arada yanında bulunan arkadaşına
"bu insanlar bu hastanın ölümüne sebep olacaklar, çünkü çocuğun
tedavisini yaptırmıyorlar, ben bunları bevliye bölümüne sevk ettim,
oysa bunlar çocuğu çarşı içinde dolaştırıyorlar, bu çocuk ihmalden
ölecek" şeklinde konuştuğunu, bilahare çocuğun gerçekten öldüğünü
duyunca çok üzüldüğünü beyan etmiştir.
3. Op. Dr. Gökmen ALPDOĞDU (VDH Bevliye Uzmanı) Kendisine; MAZLUMDER
Van Şubesinden gelindiği, Nahide BABAT'ın ölümüyle sonuçlanan olaylar
zincirinde adının geçtiği, konuyla ilgili rapor tanzim edileceği
söylenerek görüşmeyi kabul edip etmeyeceği sorulmuş, cevaben; olay
hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmayacağını, kendileri
hakkında haksız suçlama olduğunu, asıl suçlunun ailesiyle beraber
Araştırma Hastanesi görevlileri olduğunu ve kendisine yapılan suçlamaları
kabul etmediğini ifade etmiştir. Devamla bu tür bir diyaloga girebilmesi
için dernek görevlilerinden ellerinde yazılı izin bulunup bulunmadığını
sormuştur. Ancak resmi bir kurumdan yazılı izin getirmemiz halinde
görüşme talebimizi kabul edeceğini bildirdiği için konu hakkında
ayrıntılı görüşmemiz mümkün olmamıştır.
4. Op. Dr. Abdullah LENK (VDH Genel Cerrahi Uzmanı) Kendisine; MAZLUMDER
Van Şubesinden gelindiği, Nahide BABAT'ın ölümüyle sonuçlanan olaylar
zincirinde adının geçtiği, konuyla ilgili rapor tanzim edileceği
söylenerek görüşmeyi kabul edip etmeyeceği sorulmuş, talebin kabul
edilmesi üzerine kendisi ile görüşülmüştür. Abdullah LENK; "Kendisine
sevk edilen hastayı yatırdığını, kist problemi olduğu yönünde teşhiste
bulunduğunu, bunun üzerine Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çocuk Cerrahisi
Ana Bilim Dalına sevk ettiğini, hastanın bu duruma gelmesinde asıl
sorumluluğun ailesinde olduğunu" belirtmiştir. Kendisine Araştırma
Hastanesinden geri gönderilen yeşil karta neden "acildir" şeklinde
not düşmediği sorulduğunda; bu ibarenin çokta önemli olmadığını,
müdahaleden sonra da bu ibarenin yazılabileceğini ifade etmiştir.
Hayati önem taşıyan bir problemde sırf acil ibaresi yazılmadığı
için bir hastanın ameliyatsız bırakılmaması gerektiğini belirten
LENK, dolaylı şekilde Araştırma Hastanesi görevlilerini suçlamıştır.
Kendisinden izin istendikten sonra dışarı çıkılacakken "devlet hortumlanırken
bunlar da neyin peşine düşüyorlar" şeklinde söylendiğinin işitilmesi
üzerine, heyet üyeleri; "hocam, burada bir insanın hayatı söz konusu"
şeklinde cevap verdiğinde "evet, tamam" diyerek hadiseyi küçümsediği
gözlenmiştir.
5. Dr. Hadi GEYLANİ (YYÜ Araştırma Hastanesi Çocuk Cerrahisi Doktoru)
Dernek görevlisi üç kişi bu doktorla görüşmek için Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Araştırma Hastanesine gitmiş ancak doktorun hastanede bulunmaması
sebebiyle kendisi ile görüşülememiştir. Rapor tanziminin aksamaması
için bu doktorla görüşmekten vazgeçilmiştir.
6. Dr. Vedat BAKAN (YYÜ Araştırma Hastanesi Çocuk Cerrahisi Doktoru)
Kendisine; MAZLUMDER Van Şubesinden gelindiği, Nahide BABAT'ın ölümüyle
sonuçlanan olaylar zincirinde adının geçtiği, konuyla ilgili rapor
tanzim edileceği söylenerek görüşmeyi kabul edip etmeyeceği sorulmuş,
talebin kabul edilmesi üzerine kendisi ile görüşülmüştür. Samimi
bir hava içerisinde geçen görüşmelerde, hastanın yaklaşık 12-14
günlük bir hikayesinin olmasına rağmen, çocuğun onikinci gününde
Araştırma Hastanesine getirildiği ve sonrasında kendi bölümlerine
sevk edildiğini belirtmiştir. 4 ya da 5 günden sonra apandisit zaten
patladığı için kanda öldürücü durumların oluştuğunu belirten BAKAN,
Van Devlet Hastanesinde kist teşhisi konulduğunu, apandisit patladığı
için tam olarak teşhis konulmasının mümkün olmadığını, mecburen
bu durumda hastayı ameliyata almak zorunda kaldıklarını beyan etmiştir.
Haliyle kandaki zehirlenmenin sarılığa çevirdiğini bu durumda da
ultrasyonun yanıldığını, tıpta bu kabil yanılmaların doğal olduğunu
belirtmiştir. Devamla, "hasta bize apandisit olarak gelmedi, bizdeyken
zehirlenme gerçekleşmiş bulunuyordu. Yeşil karta acil şeklinde ibare
yazma zorunluluğu kurumlar arasındaki sözleşmelerden kaynaklanıyor.
Doktorların bu prosedürle herhangi bir ilgisi yoktur. Hasta bize
sevk edildikten sonra pazartesi günü ameliyata alındı. Ben de ameliyatı
yapan doktorlardan biriyim. Hasta bize Cuma günü geldi. Ancak ameliyatını
Pazartesi günü gerçekleştirdik. Cuma, Cumartesi ya da Pazar günü
de ameliyatını yapsaydık yine de hastayı geri döndüremezdik. Çünkü
zehirlenme ileri boyuttaydı. Buna şahsın kaderi olarak bakmak lazım.
Ailesi bunu kabul etmemektedir. 14 günlük bir hastanın geciktirilerek
bize getirilmesi ailesinin ihmalidir. Bizim elimizden ne gelirse
yaptık. Başka yapacak bir şey yoktu. Buna rağmen hasta yakınları
doktorları anlamakta güçlük çekiyorlar." şeklinde beyanda bulunmuştur.
7. Dr. Saim BİLİCİ (YYÜ Araştırma Hastanesi Çocuk Cerrahisi Doktoru)
Ölüm (ex) raporunu yazan Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalında görevli,
Dr. Saim BİLİCİ ile izinli olması hasebiyle görüşülemedi.
Devamı
|