



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

Güncelleme:
26.06.2001
İŞKENCESİZ
BİR DÜNYA, İŞKENCESİZ BİR TÜRKİYE İÇİN DAYANIŞMA
İnsan
hakları hukuku bakımından işkence yasağı normu, yaşam hakkının,
yani kişinin bedensel ve zihinsel bütünlüğünü koruma talebinin
bir sonucudur. İşkencenin yasaklanmasının, evrensel ve mutlak
bir talep olduğu; işkencenin meşru olabileceği hal ve zamanlar
olamayacağı, devletler düzeyinde genel olarak kabul edilmektedir.
İşkencenin doğrudan hedeflediği, bir bireyin bütünsel kişiliğidir.
Fakat işkence uygulamasının sistematik olması, onun doğrudan
hedeflerinin yalnızca kişiler olmadığı bir durum yaratır.
İşkence uygulamasının kendisi, bir kişinin kişi olmasına
yönelik bir saldırıdır; onu sindirmeyi, terörize etmeyi
amaçlar. Onun yakınları ve insan hakları sorunlarına duyarlı
kişiler de işkence olgusundan etkilenirler. Ama işkencenin
sistematik olması, bütün bir toplumu ve kamu yaşamını sakatlar.
Bu durumda, işkence emrini verenler ve işkenceyi meşru görenler
de dahil bütün toplum işkenceden etkilenir.

İşkenceye
karşı sesini çıkaramayan, komşularının ya da başka yurttaşlarının
işkence görmesi karşısında suskun kalmayı tercih etmek isteyen
kişilerden oluşan bir toplum, korkuya teslim olmuş bir toplumdur.
Böyle bir toplumda, kişiler kendi geleceklerine müdahale
etme, kendi geleceklerini belirleme yeteneklerini kaybetmişlerdir.
Sistematik işkence, bütün toplumu terörize eder ve işkence
karşısında suskunluk, terörün, dehşetin içselleştirilmesidir.
Devlet gerçekten de işkence yapmaz. Devlet adına da işkence
yapılamaz. Devlet kavramı, yurttaşların güvenlikleri; bir
arada güven ve barış içinde yaşamaları için yapılan düzenlemelere
işaret eder. Oysa yurttaşlarının güvenliğini tehdit eden,
onların yaşam hakkını ihlal edebilen bir devletten söz etmek,
kavramsal bir aykırılık oluşturur. Oysa günümüzde bütün
devletler adına, hükümetlerin görevlileri tarafında işkence
uygulamaları yapılmıştır ve yapılmaktadır. İşkence insana
bir saldırıdır; ama yurttaş olmayı da önleyebilir. Yurttaş
olmak, kamu yaşamına, toplumun ortak iyiliğinin oluşturulmasına
katılmakla ilgilidir. Sistematik işkencenin terörize ettiği
toplumlarda, çoğunluğun kamusal yaşama katılım kapasitesi
zayıflar. İşkencesiz bir dünyanın, işkencesiz bir Türkiye'nin
oluşturulması için dayanışma, mağdurların desteklenmesi
değildir yalnızca. İşkence, bütün yurttaşların, bütün kamu
aktörlerinin sorunudur. İşkenceye karşı dayanışma, işkencenin
önlenmesi için aktif katılımla sağlanabilir. Bu, toplumsal
geleceğimizi belirleme kapasitemizi onarma yolunda da önemli
bir adım oluşturacaktır. İnsan Hakları Derneği'ne göre,
işkencenin önlenmesi bakımından Türkiye'de alınması gereken
önlemler ve gerekçeleri şöyle özetlenebilir.

1.
İşkenceye karşı hükümet iradesi:
Hükümetin her düzeydeki yöneticisi ve güvenlik görevlilerinin
siyasal sorumluluğunu taşıyan bakanlar, işkence iddiaları
karşısında ve işkencenin önlenmesi yönünde kararlı bir tutum
sergilemelidir. En yüksek politik irade sahibi kişiler olarak
Sayın Cumhurbaşkanları, Sayın Başbakanlar, işkenceye karşı
kamu görevlilerini uyarıcı mesajlar vermelidir.

2.
Yasal düzenlemeler:
İşkenceye olanak sağlayan yasal ve idari düzenlemeler değiştirilmeli;
işkenceye zemin hazırlayan koşul ve pratikler, düzenleme
yoluyla iyileştirilmelidir. Bu koşul ve pratikler, kişinin
gözaltına alınması, tutuklanması ve cezaevinde bulundurulmasıyla;
yani kişinin özgürlüğünden yoksun bırakıldığı durumlarla
ilgilidir. Bu nedenle, Türkiye' de kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkı güçlendirilmelidir. Anayasanın 19/6. maddesi, toplu
olarak işlenen suçlarda 15 güne varan gözetim altı süresine
olanak vermektedir. Bu sürenin, olağanüstü hal, sıkıyönetim
ve savaş hallerinde uzatılabileceği de belirtilmektedir
ve bu uzatmanın sınırı da Anayasa hükmü olarak belirtilmemiştir.
Ayrıca yine aynı madde, soruşturmanın niteliğine göre, gözetim
altına alınanların yakınlarına haber verilmeyebileceğini
öngörmektedir. Burada, uzun gözetim süreleri ve tecrit gözetim
altı koşullarının işkence riskini arttırdığı açıkça görülmektedir.
O nedenle Anayasa'nın 19. maddesindeki gözetim süreleri
değiştirilmeli ve gözetim altına alınanların yakınlarına
bilgi verilmesinin yasaklanacağına ilişkin bölüm yürürlükten
kaldırılmalıdır. Ayrıca madde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
5. maddesinde yazıldığı gibi, kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkına vurgu yapmalı, kişilerin yakalanabilmesi ve özgürlüklerinden
yoksun bırakılabilmesi için koşulları sıralamalı ve derhal
yargıç huzuruna çıkarılmaları gerektiği yazılmalıdır. Türkiye'de
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı uygulamada neredeyse istisna
haline getirilmektedir. Örneğin, huzur operasyonları adı
altında kollektif olarak bir kentte belirli bazı günlerde
özellikle hava karardıktan sonra herkes aranabilmekte, herkesten
kimlik sorulabilmekte; herkesin çantasına, üzerine ve otomobildeki
eşyalarına bakılabilmektedir. Bu durum kollektif bir suçlama
anlamına gelmektedir ve açıkça insan hakları hukukuna aykırıdır.
Hakkında ciddi kanıtların bulunmadığı hiç kimsenin yolda
durdurulması, kimlik kontrolü, üst-baş aramasına tabi tutulması,
karakollara götürülmesi ve bu yolla özgürlüklerinden yoksun
bırakılmaları kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına aykırıdır.
Gözetim altı alınan kişi yakalanan kişidir. Dolayısıyla
bu kişinin yakalanması için ciddi bir suç isnadı olacak,
suç ile ilgili yakalama işlemini yapan kamu görevlilerinin
elinde somut kanıt bulunacak ve ancak bu koşullarda o kişi
özgürlüğünden yoksun bırakılabilecektir. Bunun ötesi keyfi
yakalamadır. Dolayısıyla keyfi gözetim altına almadır.

Maddenin
5. Fıkrasında, toplu suçlarda yakalanan kişilere yakalama
sebebinin en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya değin bildirilmesi
öngörülmektedir. Bu da keyfi gözetim almaya olanak veren
bir düzenlemedir.6. fıkrada yazılı süreler dikkate alındığında
kişiler uzun süreler boyunca ne ile suçlandıklarını bilmeden
özgürlüklerinden yoksun bırakılabileceklerdir. Özgürlüğünden
yoksun bırakılan herkesin kayıtlarının tutulacağı anayasa
hükmü haline getirilmelidir. Bu kayıtların insan hakları
kuruluşlarına, özgürlüğünden yoksun kişilerin yakınları,
avukatları ve hekimlere açık olduğu yazılmalıdır. İlişkili
madde olarak işkenceyi yasaklayan Anayasa'nın 17. Maddesine,
işkence altında alınmış ifadelerin hukuksal olarak bir kıymetinin
bulunmadığı ve mahkemelerce bu yolla alınmış ifadelerin
dava dosyasından çıkarılacağı eklenmelidir. Aynı şekilde
maddeye, gözetim altına alınan kadınların zorla bekaret
kontrolüne "tabi tutulamayacağı hükmü eklenmelidir. Maddeye,
işkence suçunda zamanaşımının uygulanamazlığı yazılmalıdır.
Ya da zamanaşımı ile ilgili hüküm anayasanın suç ve cezalara
ilişkin esasları düzenleyen 38. Maddesinde yer almalıdır.
Paralel düzenlemeler yasalarda da yapılmalıdır. Bir diğer
ilişkili Anayasa maddesi 129. Maddedir ve memurların yargılanması
ile ilgilidir. Memurların yargılanmasında izin sistemini
getiren bu hüküm, işkence suçu özelinde uygulanmamalıdır.
İşkenceyle ilgili yakınmalarda Cumhuriyet savcıları doğrudan
soruşturma yapabilmelidir. Bir diğer ilişkili Anayasa maddesi,
kanunsuz emir başlıklı anayasanın 137. Maddesidir. Bu maddeye,
savaş ve barış dönemi ayrımı yapılmaksızın, sözlü ya da
yazılı işkence yapma doğrultusunda emir verilemeyeceği;
verenin de emri yerine getirenin de sorumluluktan kurtulamayacağı
açıkça yazılmalıdır. Devlet Güvenlik mahkemeleri kuruluş
ve yargılama usulü hakkında Kanunun 16. Maddesinde gözetim
süreleri belirtilmektedir. İlk 4 gün avukatın hukuksal yardımından
yararlanma yasağı getirilmektedir. İlk 4 günün ardından
avukatı ile "görüşebileceği" yazılıdır. Gözetim süreleri
7 gündür. Olağanüstü Hal Bölgesinde, bu süre 10 güne değin
çıkabilmektedir. Bu sürelerin ve gözetim altı koşullarının
Anayasa'da yapılacak değişikliğe paralel hale getirilmesi
gerekmektedir. Dolayısıyla;

i.
Keyfi olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edilmesine olanak sağlayan Anayasanın 19. Maddesi yeniden
düzenlenmelidir.
ii. Gözetim altı süresi uzun ve tecrit unsurlarını taşımaktadır.
Bu durum, işkence uygulamasına olanak ve fırsat yaratmaktadır.
Gözetim altında geçirilecek süreler, aylar, haftalar ve
günlerle değil, saatlerle sınırlanmalıdır. Kişilerin 24
saatten fazla özgürlüğünden yoksun bırakılacağı her durumda,
yargıç kararı koşulu aranmalıdır.
iii. Gözetim altına alınan herkesin yakınlarına ve avukatına
derhal haber verilmelidir. Herkes kendi seçeceği avukatın
hukuksal yardımından yararlanmalıdır. Avukatın yanında alınmayan
ve onun imzasını taşımayan ifadeler geçersiz sayılmalıdır.
iv. Herkes, gözetim altında da ailesinin ya da kendisinin
seçtiği hekimin hekimlik hizmetlerinden yararlanmalıdır.
v. İşkence altında alındığı savunulan ifadeler dava dosyasından
çıkarılmalıdır.
vi. Gözetim altına alınan kadınlara zorla bekaret testi
yapılmamalıdır.
vii. Adli Tıp Kurumu özerk hale getirilmelidir. Adli Tıp
Kurumu, resmi bilirkişi kurumudur. Bu kurumun kuruluş yasasının
1. Maddesinde Adalet Bakanlığına "bağlı" olduğu yazılıdır.
Kurum, bağlı değil özerk hale getirilmeli ve iç örgütlenmesi
de özerklik ilkesine göre yeniden değerlendirilmelidir.
İşkence konusunda, yalnızca Adli Tıp Kurumu raporları değil,
bağımsız kurumların, Türk Tabipler birliği, Adli Tıp Derneği
gibi uzmanlık kuruluşlarının raporları da dikkate alınmalıdır.
Aynı şekilde psikolojik işkence gerçeği karşısında, kurumda
bu yönde bir örgütlenmeye gidilmelidir.
viii. Adli Kolluk Yasası çıkarılmalı ve hazırlık soruşturması,
ya bizzat Cumhuriyet Savcıları ya da çıkarılacak bu yasayla
doğrudan bağlı olacak "adli kolluk birimleri"nin çalışmalarıyla
yürütülmelidir.

3.
İşkencecilerin ve işkence emri verenlerin cezalandırılması:
İşkence, hem kişiye hem kamu düzenine karşı bir suç olarak
kabul edilmelidir. İşkence yapmakla suçlanan kişiler, aksi
kanıtlanıncaya kadar aktif görevden alınmalı, bağımsız ve
etkin soruşturma yapılmalı, işkencenin tespiti halinde adil
cezaya çarptırılmalı ve kamu görevinden yasaklanmalıdır.
Bu amaçla,
ix. 04.12.1999 tarih ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna bir madde eklenerek,
işkence ile suçlanan kamu görevlilerinin aktif görevden
çekilecekleri yazılmalıdır.
x. İşkence suçunda zamanaşımının işlemeyeceği anayasal hüküm
altına alınmalıdır.
xi. İşkence suçunda, kamu görevlileri hakkında soruşturma
yapılması izne bağlı olmamalıdır.

4.
İnsan Hakları Eğitimi:
Başta kamu görevlilerine ve kamu görevlisi adaylarına olmak
üzere, her düzeyde insan hakları ve onuru eğitimi verilmelidir.
Güvenlikle ilgili kamu görevlileri, işkencenin önlenmesi
konusundaki sorumlulukları konusunda eğitim almalıdır. Genel
insan hakları eğitimi olarak, eğitim kurumlarında ve bakanlıklarda
başlatılan insan hakları eğitimi programları sürdürülmelidir.
Ancak, ilköğretim okullarında okutulan ders programları
ve vatandaşlık dersi ile birlikte verilen insan hakları
eğitimi programlarının ırkçı-milliyetçi bir tarzda ele alındığı,
militer düşüncenin çocuklara enjekte edildiği görülmektedir.
Mevcut eğitim sisteminde, insan haklarının evrensel ölçekte
anlamı üzerine değil, insan haklarının "biz"e göre anlamı
üzerine şekillenmektedir. Eğitim, genel olarak evrensel
insan değerlerine dayalı olmalıdır.

5.
Denetim Mekanizmaları
İşkencenin önlenmesine yönelik çalışmalar, bir İşkenceyi
Önleme Ulusal Komitesi tarafından koordine edilmeli ve denetlenmelidir.
Bu kurul, merkezi düzeyde bağımsız bir örgütlenmeye sahip
olmalı, yerel ofisleri olmalı, bağımsız insan hakları kuruluşlarının
ve ilgili meslek kuruluşlarının temsilcileri de kurula üye
olmalıdır. Kurul, işkence yapılabilecek her yeri izinsiz
ve habersiz denetleme yetkisine sahip olmalı; kurul üyeleri
idari ve cezai yaptırımdan muaf olmalıdır. İçişleri, Adalet
ve Sağlık Bakanlıkları, özel olarak işkence ve kötü muamelenin
önlenmesi için kendi genel iç denetim mekanizmaları dışında
mekanizmalar geliştirmeli ve uygulamalar, sürekli, düzenli
ve sistemli olarak izlenmelidir. Tüm devlet bürokrasisinde,
üst düzeyde olanlar bir alt birimi işkence konusunda denetlemelidir.
Anılan Bakanlıklar, genel ve mesleki eğitim yanında, işkence
yöntemine neden başvurulamayacağını yasa uygulayan görevlilere
anlatmalıdır. Genel eğitimin bir parçası olarak, işkence
yasağı anlatılmalıdır. Gözetim altına alınan kişilerin tutulduğu
birimler, Cumhuriyet Savcıları tarafından düzenli olarak
denetlenmelidir.

İnsan
Hakları Derneği, işkenceye karşı dayanışmanın önemli bir
yönünün, işkence olgusunun kamu tarafından bilinmesi, işkence
gören kişinin kendini rahatça ifade etmesi olduğu kanısındadır.
İşkencenin gizlilik koşullarında yapıldığı düşünülürse,
işkence gören kişinin yaşadıklarını kanıtlayabilmesi ve
ifade edebilmesi, onun kişisel bütünlüğünü onarmasının da
önemli bir koşuludur.

1.
İşkence gördüğünü iddia eden kişiye, iddiasını yargı önünde
kanıtlamak için yeterli olanak sağlanmalıdır. Özellikle,
Adli Tıp Kurumu bu konuda yeterli ve güvenilir bir düzeye
getirilmelidir. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiler,
istediklerinde kendi seçtikleri bir hekimi ve avukatlarını
görebilmeli; aileleriyle düzenli iletişim kurabilmelidir.

2. İşkence gören kişiye, tazminat verilmeli; işkence
sonrasındaki bütün sağlık harcamaları kamu tarafından karşılanmalıdır.

3.
İşkence gören kişi, suçlu bulununcaya kadar asla tutuklanmamalı;
suçlu bulunması halinde, özgürlüğünden yoksun bırakılıp
bırakılmaması konusunda karar hekimlere bırakılmalıdır.

4.
Basın ve yayın organları, işkence sorununa yer ayırmalı;
işkence davalarını takip etmelidir. İnsan Hakları Derneği,
işkencesiz bir dünyanın, işkencesiz bir Türkiye'nin olanaklı
olduğunu düşünmektedir. Bu olanağın gerçekleşmesi, bizlerin
dayanışmasına bağlıdır.

İnsan
Hakları Derneği
Merkez Yürütme Kurulu adına
Hüsnü Öndül Genel Başkan

|
Diğer
duyurular için tıklayın
|
|

SİVİL
TOPLUM


 










TÜM
STK'lar
İÇİN TIKLAYIN
Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|