
Suçlu: Adsız Gençler!



Onun
adı yoktu! Ahmet, Mehmet ya da Ogün, fark etmezdi...



Türkiye
Cumhuriyeti Devletine ait bir yatılı okulu kazanmıştı belki..Anadolu'nun
herhangi bir yerinde yaşayan ailesinden ve çevresinden aldığı geleneksel
vatanseverlik duygusu, devletin maaşlı öğretmenlerinin elinde hırçın
bir ırkçılığa dönüşmüştü. Her daim doğruyu bilir, doğruyu yapardı
'hoca'ları... Boşuna babası, okula onu getirdiği ilk gün 'Eti senin,
kemiği benim' diyerek teslim etmemişti müdür yardımcısına… Etine
can veren asil kana en mukaddes değerleri şırınga edecekti tabii
ki hocaları…

Bir
kaç yıl içerisinde, 'hoca'larının elinde kendisinden ve 'karındaş'larından
başka herkesin 'vatan haini' olduğunu çok iyi kavramıştı isimsiz
genç... Her yer düşmanlarla doluydu! İç ve dıştaki bu mihrakları,
gerektiğinde - canını ortaya koyarak- yok etmeliydi!

Türkiye'nin
doğusunda bir yerlerdeki bir dergâhta, huzurunda tevbe ederek rızasını
aldığı Şeyh Hazretleri'nden sağladığı manevi destek, mukaddes kavgasında
ona güç verecekti. O Şeyh ki, zamanında devletin başı olmuş Tonton
Amca'nın da arkasında ona nefes veren zat olmamış mıydı? Öğrencisi
olduğu okul, boşuna onları Türkiye'nin batısından doğusuna Şeyh
Hazretlerinin huzuruna götüren otobüsü ayarlamamıştı. Ya da bir
milletvekilinin kalkış öncesi taze sofularla dolu otobüse binip,
tüm öğrencilere gururla bakarak 'İşte, vatanın has evlatları, istikballeri!'
diye nârâ atması nedensiz değildi!

Ürkek
bir çocuk olarak geldiği devletin okulundan yağız bir delikanlı
olarak mezun olduğunda, aleme nizam verebilecek kadar- düşünce ve
ruh dünyası yerli yerine oturmuş bir vatan evladıydı artık o… Okul
yıllarında idareden izinli olarak şehirde bulunduğu zamanlara öncülük
eden abileri, mezun olduğu gün gelip almışlardı onu okulun kapısından;
bilgiye ve eğitime saygıyla yoğrulmuş Cumhuriyet nesli babasının
yerine… Velayeti, 'has vatan evladı' hocalarından 'derin abi'lerine
geçmişti artık. Bu abiler, - faaliyete geçmeden önce - ona son stajı
yaptıracak kişilerdi aynı zamanda…

Ölesiye
emindi isimsiz kahraman, doğru yolda olduğundan… Ona rehberlik eden
devlet memuru 'hoca'larının ve abilerinin, bol bal yapan merkez
sağcı büyük adamlarla kafa tokuşturup delikanlı nutuklar attığı
enstantaneler, izlediği yolun tek ve mukaddes ülkü olduğunun en
büyük kanıtıydı!

……………………………………

Kim
bilir, belki de çocuğunu üniversitede okutacak kadar durumu iyi
olmayan bir ailenin çocuğuydu o adsız genç.

Daha
üniversite sınavına girmeden o nur yüzlü insanlar bitivermişti yanı
başında. Onu, dersaneye ücretsiz gönderecek kadar iyi niyetliydi
her park gezintisinde koluna girerek ona eşlik eden bu temiz gençler.
Üstelik bu kişiler, onu hiç de zorlamıyorlardı şu veya bu şekilde
düşünmeye… Arada sırada daha Müslüman olduğunu söylediklerini firmaların
ürünlerini Mason olarak tanımladıkları şirketlerinkine tercih etmesi
gerektiği yönünde telkinde bulunuyorlardı, ama hepsi o kadar… O
ne derse desin, sabırla dinliyorlardı. O meleksi gülümseme yüzlerinden
hiç eksik olmuyordu. Onların sahip olduğu bu ulvi erdemlere erişmek
için, ilham kaynakları olduğuna inandığı o toplantı evlerine gitmeyi
de çok düşünmeden kabul etmişti zaten…

Eve
gittiğinde önce kendi yaşlarındaki onlarca gençle birlikte dizleri
üstüne çökerek, önlerine konan büyük siniden maklube denen
pilavı yemiş, ardından da keyifle çaylar içmişlerdi. Çayların yanında
ürünlerinde domuz yağı olmayan (!) büyük bir gıda firmasının bisküvileri
de unutulmamıştı! Yaşları çömez misafirlerden biraz daha büyük olan
kıdemli gençler, nasıl da ilgilenmişlerdi onlarla çay sohbeti sırasında…
Birer ikişer kıdemliler nezaretinde yapılan ısınma sohbetleri, 'en
nur yüzlü ve en kıdemli' olanın salona gelmesiyle kesilivermişti.
Üstünde sıradan görünen, kıravat vb. bir aksesuarla tamamlanmamış
bir takım elbise, elinde de kalınca bir kitap vardı. Tüm nur yüzlülerin
hayatlarına kılavuzluk eden mübarek liderlerinin, bu dünyayı ve
ahireti tamamiyle çözümlemiş fikirlerinden oluşan mukaddes bir kitaptı
o! En kıdemli olan, kitaptan okuduğu kısımları ustaca örneklendirerek,
maddeci buhranlar içerisinde kıvranan ruhlarına derman olmuştu adeta...
Dersane dönemlerinden üniversite yıllarına uzanan sayısız ev toplantılarının
sadece ilkiydi bu. Bir milattı bu toplantı; onu, mezuniyet töreninden
sonra adım atacağı yetişkin yaşamında nur yüzlü ruhani liderin onbinlerce
neferinden birisi haline getirecek olan… Doğru yoldaydı isimsiz
genç, biliyordu: Yoksa, zamanında dört nala şahlanmış merkez sağ
partinin büyük adamları, dersanelere ve toplantı evlerine gelip
sıvazlar mıydı sırtlarını? Ve dahası bu adamlar, gidip feyz alırlar
mıydı, şu anda okyanusun öte yanında olan 'hoca'larından?

Hem
vatanını ölümüne seven gencin, hem de yüzü muhabbetle nurlanan gencin
anlamadığı bir şey vardı: Okul yıllarında şu an neferi oldukları
davalarda en büyük destekçileri olan bu merkez sağcı büyük adamlar,
tam da ülküleri hedefine ulaşmak üzereyken, neden birden ortaya
çıkarak şikayet etmeye başlamışlardı! Bir de laiklik denen o melun
kelimeyi durmadan dile getirmeye başlamışlardı ya, onları en çok
öfkelendiren de buydu işte… Yoksa, bu kelli felli adamlar da, Masonların
oyununa gelip, dinsiz mi olmuşlardı?

Bir
zamanlar hocalarına, abilerine ve nur yüzlülere ön ayak olan bu
insanlar, şimdi niye durup dururken çoğaldıklarından yakınıyordu
kendisi gibi isimsiz gençlerin? Ne derlerse desinler çok da fark
etmezdi artık… Onlara ihtiyaçları kalmayacak denli çoğalmışlardı
nasıl olsa! Kendileri gibi olmayan herkesi nush ile uyarmak, yola
gelmeyeni de bir gün sokak ortasında vurmak ya da küfür yuvalarında
lime lime doğramak için, artık bal yapmayan arılardan ve şahlanamayan
atlardan izin alacak değillerdi ya… Hepsi minnettardı onlara; ama
öküz ölmüş, ortaklık bozulmuştu…

Eğer
aleyhlerinde konuşmaya devam ederlerse!…… onları da hedef alacak
kadar çok ve cesurdu artık bu isimsiz gençler...
Tam da merkez sağcı kodamanların bir zamanlar hayal ettiği gibi,
istikbale el koymaları an meselesiydi…..!

Birileri
ise hâlâ suçlu aramaktaydı …!

Her
olayda, bir takım gençler yakalanıyordu sistemin ağına...
Son hamleyi yapan adsız gençlerin yanına bir iki tane daha ismi
ve cismi önemsiz silüetler konulup, rahatlatılıyordu aziz halkımın
vicdanı ve uygarlıklarını dünyanın geri kalanının mezarı üzerine
kurmuş küresel sahiplerin cüzdanı...
Taa bir sonraki mukaddes katliama kadar!

Oysa,
asıl suçlular, suçlunun peşinde olanlardı...

|