



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

Aleyhimdeki
kampanyayı
nasıl deşifre ettim?
27 Temmuz 2005 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi "Ermenileri Çıldırtan
Gizemli Amerikalı" başlığı altında bir ropörtaj yayınladı. Gazete
takma adı Holdwater olan ve "ilginç ve sıradışı" bir kişi olarak
tanımladığı kişi hakkında şunları söylüyordu: "Bu gizemli Amerikalı,
uzun yıllardan bu yana ABD merkezli ve de çok etkili bir internet
sitesinin finansörlüğünü yapıyor. 'Tall Armenian Tale: Other Side
of the Falsified Genocide' (Büyük Ermeni Yalanı: Sahte Soykırımın
Öteki Yüzü) adlı sitenin ana hedefi... Ermeni diasporasının soykırım
iddialarına esaslı yanıtlar vermek."

Yeni Şafak'ın aktardığına göre, Holdwater, aslen 1940'larda Amerika'ya
göç eden bir Türk ailenin oğlu, 1950'lerde New York'da doğmuş;
anne-babası onu tek kelime Türkçe öğretmeden büyütmüş. Yöneticiliğini
yaptığı www.tallarmeniantale.com
sitesinde Türk tezlerini savunuyor. Holdwater takma isim kullanma
nedenini, ölüm tehditleri alması ve yayınlarının hergün defalarca
sabote edilmesi ile açıklıyor. "Gerçek adımı söylersem... ne
aile huzurumdan, ne... iş hayatımdan, ne de internetteki sitemden
eser bile kalmayacaktır", diyor.

Holdwater "huzuru bozulur", diye kendi adını açıklamaktan
korkuyor ama sitesinde Halil Berktay, Müge Göçek,
vb. gibi aydınların resimlerini yayınlamaktan, kin ve nefret dolu
yazılar yazarak hedef göstermekten çekinmiyor. Saldırıya uğramaktan
korkan birisinin, başkalarına yönelik fütursuz saldırı kampanyaları
düzenlemesini anlamak gerçekten çok zor.

Holdwater'in önemli hedeflerinden birisi de benim. Amerikan Türk
Dernekleri Birliği (ATAA) ve Turkish Forum adlı kuruluşlarla birlikte
aleyhime yürütülen kampanyanın başını çekiyor. Sitesinde, benim
terörist olduğumu, Türkiye'deki Amerikalıların öldürülmesinden
sorumlu ve hatta Amerikalı sivillere yönelik cinayetleri planladığımı
ve organize ettiğimi iddia eden yazılara yer veriyor. 1974-75
yıllarına ait, "terörist eylemlerimin" listesini yayınlıyor, hem
de kesin tarih ve yer vererek.

Aslında yayınladığı liste, dönemin öğrenci olayları sırasında,
dönemin basınında bile yer almamış, sıradan, ufak çaplı gözaltına
alınmalar. Tarihlerini benim bile unuttuğum, bu önemsiz göz altına
alınmalarım hakkındaki polis bilgilerini Holdwater'e kimin vermiş
olabileceğini tahmin etmek için fazla zeki olmak gerekmiyor. Ama
asıl sorun şu: Holdwater'e "Taner Akçam'ın terörist eylemleri"
diye bu bilgileri verenler aslında Holdwater'ın Türkiye hakkındaki
bilgisizliğini kötüye kullanıyorlar. Zavallı Holdwater benim bu
gözaltına alınmalarımı "terörist eylemler" zannediyor ve bunların
tamamının, polisten izni alınmış bildiri dağıtmak ve afiş yapıştırmak
suçlarıyla ilgili olduğunu bilmiyor bile.

Holdwater, Türkiye'de 1970'li yıllarda, bildiri dağıtmak için,
şimdiki adıyla, Emniyet Genel Müdürlüğü Dernekler Özel Denetleme
Şube Müdürlüğü'nden izin almak gerektiğini duymamıştır herhalde.
Hatta, bu daireden özel izin alsanız bile, bildiri dağıtma sırasında
keyfi olarak tutuklanıp, 3-5 gün Emniyet'de göz altında kalabileceğinizi
bile bilmiyordur. Nitekim bu tutuklanmalarımdan birisi Kıbrıs
çıkartması ile ilgiliydi. Öğrenci derneği olarak, Kıbrıs'a asker
çıkartılmasını protesto eden izinli bir bildiri dağıtmıştık. Bildiri
dağıtımı sırasında göz altına alınmış ve elimizdeki izin belgelerini
göstermemize rağmen 2-3 gün Emniyette tutuklu kalmıştık.

Holdwater'ın terörist eylem olarak yayınladığı diğer eylemler
ise, Üniversite'de öğrenci temsilciliği kurulmasını istememizle
ilgiliydi. Üniversitemizde öğrenci temsilciliği yoktu ve biz yönetim
ile sorunlarımızı konuşacak bir temsilcilik istiyorduk.

Tüm bunları Amerikan kültürü ile büyümüş, ABD'de eğitim görmüş
birisinin anlaması biraz zordur. Ayrıca kendisine tutuklama bilgilerimi
aktaranlar, resmimi yollamayı da unutmuşlardı. Bu nedenle Holdwater
uzun bir süre kadar PKK üyesi bir kişinin resmini, sitesinde benim
resmim olarak kullandı.

ABD'de benim aleyhime "terörist" olduğum kampanyasını yürütenler
işte Holdwater isimli bu "gizemli Amerikalıyı" kullanıyorlar.
Hesapları çok basit. Özellikle 11 Eylül'den sonra Amerika'da oluşan
"terörist" imajından yararlanmak. 1974 yıllarında bildiri dağıtmaktan
tutuklanan birisi ile 11 Eylül 2001 yılında İkiz Kulelere saldıranları
aynı "terörist" kavramıyla açıklayabilecek bir zihniyet dünyasından
ümit bekliyorlar. Aslında bu tavırlarıyla Amerikalılarla da alay
ediyorlar.

Sonuçta, ortada doğrudan Türkiye'ye yönelik "terörist eylemleri"
söz konusu olan bir "terörist" var; mantıki olan da Türk kanunları
ile bu teröristin yakasına yapışmak ve hesap sormak. Veya en azından
Amerikalılara bu "terörist" hakkında geçmişte yaptıkları ve hakkındaki
soruşturma ve yargılanmalar konusunda bilgi vermek.

Ama bunun yerine Amerikalılara, "her ne kadar biz bu adama sicili
temiz vatandaş muamelesi yapıyorsak da, acaba sizden rica etsek
siz buna terörist muamelesi yapamaz mısınız?", gibi bir şeyler
söylüyorlar. Çünkü sonuçta, 1991'de Türk Ceza Kanunu'nda yapılan
değişikliklerle hakkında verilmiş hapis cezası da silinen ve ayrıca
eline "sicili temizdir" diye belge verilen bir vatandaş var.

Türkiye hakkındaki bilgisizlikleri nedeniyle Holdwater'in tüm
bunları anlaması mümkün değil. Anlamakta zorlandığım, bu "gizemli"
kişinin niçin bu denli kin ve nefret duygusu ile dolu olduğu ve
çok korktuğunu söylemesine rağmen niye başkalarına yönelik saldırı
kampanyaları organize ettiğidir. Röportajında kendisini "pazarları
ailesiyle birlikte kiliseye giden tipik bir Hıristiyan" olarak
tanımlayan Holdwater'in, başkasının sana yapmasını istemediği
şeyi, sen de başkasına yapma, diyen Hıristiyan öğretisinden habersiz
olduğunu düşünmek bile istemem.

***

27 Temmuz 2005 tarihinde Yeni Şafak gazetesine verdiği mülakatta
Holdwater, gerçek kimliğinin saklama nedenlerini anlattıktan sonra,
"Bu zorlu mücadeleyi, 30 yıldan bu yana çeneme başarıyla hâkim
olduğum için sürdürebiliyorum. O yüzden lütfen bu hassas konuda
beni fazla zorlamayın", diyor. Holdwater, ismini saklama konusunda
üstün bir maharete sahip olduğunu iddia ediyor.

İsmini saklıyor olması, Holdwater'a özel bir gizem, yaptıklarına
da özel bir anlam veriyor mu; insanlarda, "Acaba bu zat gerçekten
kim?" merakı uyandırıyor mu bilemem. Bende uyandırmadı. Ne yazdıkları,
ne de sitesi ilgimi çekmişti. Ta ki aleyhime yürütülen kampanyada
önemli bir rol oynayıncaya kadar.

Kampanyasının önemli argümanlarından birisi, benim "terörist"
olduğum konusunda Amerikan yetkililerine şikâyet dilekçesi verilmesi
idi. Bunu yaptı mı bilmiyorum. Yürüttüğü kampanya ile Kanada sınırında
göz altına alınmam arasında doğrudan bir ilişki var mı, onu da
bilmiyorum. Ama göz altına alınma olayı üzerine yazdığım bir yazıda
kendisi ve kampanyasından söz ettim. Yazdıklarıma 30 sayfanın
üzerinde, yine bir sürü yalan, hakaret, ve saldırı dolu bir cevap
yazdı. Adı sanı gizli ya, ona güveniyor. "Nasıl olsa kim olduğum
bilinmiyor, bu nedenle ağzıma geleni söylerim" havasında.

Holdwater'ın bu havasına bir son vermek ve ona her oyunun kurallarıyla
oynanması gerektiğini hatırlatmak gerekiyor. Kendi kimliğini saklayarak
başkalarına olmadık hakaretlerde bulunmak hiç bir ölçüye sığmaz,
tek kelime ile ayıp. Holdwater'ın kimliğini saklamak için çok
yoğun bir çaba harcadığı iddiası çok ikna edici gözükmüyor. Ya
da tarihçileri yeteri kadar ciddiye almıyor. Bizlerin belge meraklısı
olduğumuzdan ve belge izi sürmeyi sevdiğimizden haberi yok.

Sonuçta kendisini çok akıllı ve ötekinden daha zeki zanneden her
sıradan insanın yaptığı bazı dikkatsizlikleri yapmış. Sitesinde,
kendisi hakkında bilgi verirken, ya kendi yazdığı ya da kendisine
gelen bazı mektupları, kendi adını çıkartarak yayınlamış. Bu mektuplardan
anladığımız, Holdwater, gerçek adıyla 2 Nisan 1980 yılında ABD
başkanı Jimmy Carter'a bir mektup yazmış ve bu mektup daha sonra
Holocaust'u Anma Konseyi'ne gönderilmiş. (Holocaust Anma Konseyi,
Ekim 1980'de Amerikan Kongresi tarafından resmi bir kanunla kurulmuş
bir örgüt.)

Holdwater'ın bu mektubuna, Konsey Direktörü Monroe H. Freedman
2 Haziran 1980'de cevap yazmış. Cevaptan Holdwater'ın Ermeni soykırımı
konusundaki itirazlarının ciddiye alındığı havasını çıkartmak
mümkün. Freedman, "Türk tezleri" konusunda yeterli bilgisi olmadığını
söylüyor ve Holdwater'dan, bildiği çalışmalar varsa onları kendisine
iletmesini rica ediyor. Bu tabii ki Holdwater için büyük bir onur.
Bu nedenle, kendi ismini çıkartarak, mektubu sitesinde yayınlamakta
bir mahzur görmüyor.

Sitede ayrıca New York Times gazetesine yazdığı başka bir mektubu
da yayınlamış. Bu ikinci mektuptan anlıyoruz ki, Holdwater, Monroe
H. Freedman'ın 2 Haziran 1980 tarihli mektubuna, 5 Eylül 1980'de
bir cevap yazmış. Holdwater ne kadar haberdardır bilmiyorum, Holocaust
Anma Konseyi ve ona bağlı Holocaust Müzesi bir kamu kuruluşudur
ve dolayısıyla buraya yazılan veya buradan gönderilen mektuplar
kamuya açıktır. Yani, şeffaflık ilkesi gereği, her başvuran bu
mektuplara sahip olabilir. Bir kişinin elinde, Holdwater tarafından
yayınlanan Freedman'ın 2 Haziran tarihli mektubunun metni ve Holdwater'ın
5 Eylül 1980 tarihinde cevap yazdığı bilgisi olduktan sonra bu
belgelere ulaşması son derece kolaydır. Holocaust Müzesi, bu bilgileri,
isteyen herkese vermek zorundadır.

Evet, sayın Murad Gümen, veya İngiliz harfleri ile Murad
Gumen; gördüğünüz gibi kim olduğunuzu bilmek için dedektif
Kerry Drake olmak gerekmiyor [dedektif Drake bir
çizgi kahramanı, ve Murad Gümen ne demek istediğimi fazlasıyla
anlıyor]. Sadece tarafınızdan yayınlanmış belgelerin izini sürmek
kâfi. Zannediyorum artık tarihçileri hafife almaktan vazgeçersiniz.

Anladığınız gibi, şu anda tarafınızdan da yayınlanmış bir belge
üzerinde konuşmaktayız. Ben, herhangi bir çarpıtma ve belge tahrifatı
tehlikesinin önüne geçmek için, bu belgede tarafınızdan silinmiş
olan ismin Murad Gümen olduğunu söylüyorum, o kadar.

Bir anlamda, tarafınızdan kamuoyuna sunulmuş bir belgede yaptığınız
değişikliği düzeltiyorum.

Biliyorsunuz, biz akademisyenler belge üzerinde oynanmasından
çok fazla hoşlanmıyoruz. Kendi isminizi saklayarak başkalarına
saldırmak, hakaret etmek hiç ahlaki bir davranış değil sayın Murad
Gümen.

Kendinizde gördüğünüz bir hakkı, bana ve benim durumumda olan
birçok insanda niçin görmediğinizi inanın hâlâ çok merak ediyorum.


|
|

FARKLI RENKLER FARKLI KÜLTÜRLER

SÜRYANİ
KÜLTÜRÜ

ERMENİ
KÜLTÜRÜ

YAHUDİ
KÜLTÜRÜ

RUM
KÜLTÜRÜ

Tarihçe

Bayramlar
ve
Özel Günler

Büyükada
Rum
Yetimhanesi

İoannis
Papadopulos

Rum
Ortodoks
Patrikhanesi

Rum
Cemaatleri

Rum
Okulları

Rumca
Basın

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|