



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR
|

Röportaj
"Hiçbir
toplum yabancı olduğu yerde yaşayamaz"
5000
yıldır Mezopotamya'da yaşamlarını sürdüren Süryanilerin Türkiye'de
varlıklarını devam ettirdiği yerler; göçlerden önce genelde Turabdin
(Süryanice Allahın kölelerinin dağı) olarak adlandırılan Mardin,
Diyarbakır ve Elazığ bölgeleri idi. Şimdilerde yoğun göçler
nedeniyle burdaki Süryani nüfusu oldukça azalmış durumda. O bölgenin
renkli bir unsuru olan Süryaniler artık bugün sadece varlıklarını
koruma ve devam ettirebilmeyi istiyorlar. Nerdeyse parmakla gösterilebilecek
sayıda kalan Süryanilerin ruhani lideri Mor Timoteos Samuel Aktaş
ile Süryani kültürü ve göçler üzerine bir konuşma yaptık.

Sayın
Metropolitimiz, bize özgeçmişinizi anlatır mısınız?
1945 yılında Bakısyan Köyü'nde doğdum. Köy medresesinde öğrenimi
bitirdikten sonra, bu sefer ben çocukları eğitmeye başladım. Rahiplik
hayatı bana çok cazip geldiğinden 1961'de Mor Gabriel Manastırı'na
rahip olmaya gittim. Bir süre rahip adayı olduktan sonra, ilk başta
"İncili Şemmas" (Kilisede papaz ve rahibin ardında incili okuma)
oldum; sonra 1964'te de rahip oldum. 1967'de vatani görevimi bitirdikten
sonra tekrar Manastır'a dönüp medrese idare işlerini yürüttüm. 1969
yılında ise dil ve ilahiyat eğitimi görmek için Amerika'ya gittim.
Döndüğümde tüm Manastır İdaresi'nin başına geçtim. 1984'te Midyat
Metropoliti Mor Filüksinos İlyas vefat ettikten sonra, yerine 10
şubat 1985'te metropolit seçildim. O günden bu güne hem Mor Gabriel
Manastırı'nın idaresini hem de Turabdin Metropolitliği'ni yapmaktayım.

Turabdin Cemaatimizin geçmişteki ve şimdiki durumu nedir?
Maziye göz çevirdiğimiz zaman, şu anki hali çok üzüntü verici bir
durumda. O zamanlar en ufak köyde bile 50-100 Süryani hane bulunurdu.
Bu da Turabdin nüfüsunun 10.000'e yakın bir rakamda olması demekti.
Fakat şimdi bakıyoruz ki, nüfusumuz çok azaldı ve gitgide de azalmakta.
Sadece Midyat'ta 1500 ila 2000 aile mevcut iken göç nedeniyle bu
rakam şimdi 60'a inmiştir. Ve Süryaniler bu bölgede yok olmaya yüz
tutmuş bir durumda.

Peki bu göçlerin sebepleri nedir sizce?
Göç'ün bir çok nedeni vardır. Süryaniler; ekonomik sıkıntı, oluşan
dış etkenlere karşı savunmasız olması, geçmişteki bazı olaylardan
dolayı gözlerinin korkmuş olması ve Avrupa ülkelerinde rahat, modern
bir yaşamı tercih etmelerinden dolayı göç etmiştir diyebilirim.

Bu göç herhangi bir şekilde önlemez miydi?
O zamanlar bir komite kurup tüm köyleri tek tek dolaşıp cemaati
durdurmaya çalıştık fakat olmadı.

Peki
göç eden cemaatimiz aradığı huzuru buldu mu sizce?
Hiç zannetmiyorum. Bir söz vardır: "Bülbülü altın kafese kapatmışlar
ah vatanım demiş". Hiç bir millet yabancı olduğu yerde yaşayamaz.
Orda; kilise, dil, kültür, örf, adet gibi önemli faktörleri korumak
ve yaşatmak için önemli kurumlar ve geleceğe dönük ciddi projeler
kuramamışlardır.

Diasporada yaşayan cemaatimizin topraklarına bakış açıları nasıldır?
Aslına bakarsak çoğu Süryani geri dönüş yapmak istiyor. Mezopotamya
bölgesi refah, huzur bulunca, eskisi gibi güzellikler bölgesine
dönüştüğü zaman sanırım bir çok kişi dönüp açığa çıkan atalarının
kemiklerini yeniden gömmeye, kültürünü örf ve adetlerini yeniden
yaşatmaya devam etmek isteyecektir. Çünkü bu bölge, hiçbir zaman
Süryaniler'den mahrum kalmayacaktır.

Turabdin'deki
gençlerimizin durumu ve geleceği hakkında bilgi verir misiniz?
Biz
manastır olarak tüm gençlerimize her türlü imkanı sağlıyoruz. Tabii
bu ne kadar doyurucu oluyor bilemeyeceğim. Çünkü imkanlarımız kısıtlı.
Fakat okumak isteyen herkese kanat gerip imkanlarımız elverdiği
müddetçe okutmaya, yaptıkları sosyal faaliyetleri desteklemeye ve
her tür problemlerinde onları yalnız bırakmamaya, karşılaştıkları
sorunları birlikte çözmeye ve onları geleceğe en iyi şekilde hazırlamaya,
bilgi aşılamaya çaba sarfediyoruz. Çünkü bu bizim en büyük görevimiz.

Süryani dili ve kültürünü geliştirme ve yaşatma adına ne gibi çalışmalarınız
var?
Kişi bir dili; mantığıyla, özüyle ve pratiğiyle öğrenmek istiyorsa,
mutlaka o lisanın okuluna gitmelidir. Bizde okul olmadığına göre
en ideal yer manastırlardır. Çünkü manastırlarımızda yüzlerce kişi
yetişmiştir. Papaz, öğretmen, yazar, sanatçı, Metropolit v.s. Özellikle
Mor Gabriel Manastırı bu konuda çok çaba sarfetmiştir. Şimdiye kadar
da bu görevi itibarıyla , güçlü öğretim kadrosuyla aydın kişiler
yetiştirmeye devam etmektedir. Diğer ülkelerdeki cemaatimizle özellikle
gençlerle daima iletişim halinde olmak için, Turabdin ölmüş diyenler
için "Turabdin Sesi" adı altında bir de dergi çıkartıyoruz. Bu dergimiz;
Turabdin'li olan herkese hitap etmekte. Burda olup bitenleri en
doğru şekilde Türkiye'deki ve Avrupa'daki değerli cemaatimize iletmektir.
Bir de Kutsal İncil'in projesi var elimizde. Dört İncil'in tamamını
bazı açıklamaları ile birlikte, özellikle üniversiteli gençlerin
ve aydın kesimin daha kolay kavraması için, açık ve anlaşılır hale
getirdik. Şu an bitmiş durumda ve basılmak üzere. Özellikle yurtdışından
bize gelen öğrencilere bu zengin dilimizi aşılamak, öğretmek ve
gelecek kuşaklara aktarmak da en büyük temennimiz.
İstanbul
Süryani cemaatinin ve gençlerinin faaliyetlerini nasıl buluyorsunuz?
Kardeşim Mor Filüksinos Yusuf Çetin'in İstanbul'a gelmesiyle birlikte
çok şeyler değişmiştir. Her şeyi düzene sokup özellikle gençler
için çok büyük imkanlar sağlamıştır. Metropolitiniz, kendini çok
yoruyor adeta kendini yiyip bitiriyor bu cemaat için. Fakat sanırım
aileler tarafından kilise, dil, kültür sevgisi gençlere aşılanamadı
. Şayet dillerini, kültürlerini yaşatmak istiyorlarsa nerede gösterdikleri
özveri? Nerede Süryani adı için yaptıkları fedakârlık? Tamam, her
şey bir düzene oturtulmuş programlı bir şekilde akıp gidiyor. Fakat
bunlar yeterli olmuyor. Bu zengin kültürümüzü gelecek kuşaklara
aktarmak gençlere düşüyor. Fakat bu azmi gençlerde göremiyorum.
Atalarımızın bu Süryani kültürü ve dili için akıttığı kanları hiçe
sayıp, bu dili öğrenme ve onunla konuşmayı utanç olarak sayıyorsa,
yabancı dilleri özümseyip anadilini unutmayı gayret ediyorsa o genç
Süryani genci olamaz. Gitsin o zaman özgürlüğü, Süryaniliği altın
zincir halkalarının arasında arasınlar. Benim bir türlü çözemediğim
olay şu: Avrupa'nın tüm ülkelerinde bu dilin öneminin kavrandığı
ve en önde gelen üniversitelerde bile öğretilmeğe başlandığı bu
zamanda, niye bizim gençlerimiz bunun önemini hâlâ kavrayamamıştır?
Ve büyükler de çocuklarını öğrenmeye teşvik etmemişlerdir?
Şu
günlerde bir Süryani okulunun açılıp veya açılamayacağı konusu gündemde.
Sizin bu kondaki fikirleriniz nedir?
Evvelâ biz T.C. Anayasası'nda ve kanunlar çerçevesinde hangi haklara
sahip, hangilerinden mahrum olduğumuzu tespitinden ve böyle bir
proje için tam teşekküllü bir kadroya sahip olduktan sonra bu çalışmadan
söz edebiliriz. Aksi takdirde elimizdeki imkânları da yitirebiliriz.
Böyle bir proje için ilk önce geçmişimizi ve kimliğimizi öğrenmek,
tam teşekküllü, aydın bir öğretim kadrosu kurmak, halkın desteğini,
yardımını aldıktan sonra, kanunlar çerçevesinde şayet varsa bu hakkımızı
kullanabiliriz.
1995
yılında başbakanlığı döneminde Sayın Tansu Çiller'i ziyaret edip
bazı isteklerde bulundunuz. Bu istekleriniz gerçekleşti mi?
Sayın Tansu Çiller'i ziyaretimizde 8 ayrı istekte bulunduk. Görüşmemiz
esnasında bizlere isteklerimizin en kısa zamanda gerçekleşeceğini
vaad edip ve gereken her türlü yardıma hazır oldukları açıklamışlardı.
Fakat daha sonra hiçbir vaad yerine getirilmedi. Sonradan gönderdiğimiz
mektuplara bile yanıt verilmedi. Sanırım Sayın Çiller unutmuşlardır.
Sayın
Metropolitimiz bize ayırdığınız vakitten dolayı teşekkür ediyoruz....
Ben teşekkür ederim.
Hazırlayanlar:
Gabriel Aydın ve Şabo Boyacı
Diğer
yazılar için tıklayın
|
|

FARKLI
RENKLER
FARKLI KÜLTÜRLER

YAHUDİ
KÜLTÜRÜ

ERMENİ
KÜLTÜRÜ

RUM
KÜLTÜRÜ

SÜRYANİ
KÜLTÜRÜ

Tarihte
Süryaniler

Editörden

Gelenekler

Röportaj

Bayramlar
ve
Özel Günler

Yemek

Müzik

Edebiyat

Tarihi
Eserler

Mizah

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|