



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR
|

Yerli
Yabancılar


Azınlıklara tanınan haklar, genel insan hakları hukuku çerçevesinde
eşitlik ve ayrımcılık yasağı ilkeleri üzerine kuruludur..Gelişmiş
toplumlar bu hakları uygulamaya geçirirken, azınlıkların korunması
ile ilgili olarak eşitlik ve ayrımcılık yasağı klasik ilkelerini
bağdaştıran ''pozitif ayrımcılık'' ilkesine de
yer verirler... Pozitif ayrımcılık, çoğunlukla azınlık arasında
hukuki ve fiili eşitliğin sağlanması için azınlık kimliğinin korunması
amacına bağlı olarak anlam kazanmaktadır... İnsan hakları ülkelere,
azınlık kriterlerine mensup kişilerin kendi kültürlerini yaşatmaları,
geliştirmeleri ve kimliklerinin asli unsurunu oluşturan din, dil,
gelenekler ve kültür mirasını korumaları için gerekli koşulları
sağlama yükümlülüğü getirirken; bu hak ve özgürlüklerin hayata
geçirilmesinin insan hakları uluslararası korunmasının ayrılmaz
bir parçası olduğu da vurgulanmıştır...

Kültürel mirasların sahiplenilip evrensel bir değer olarak algılanması
gereken ülkemizde, insan hakları konusunda yol almaya çabalanıp,
Avrupa Birliği sürecinde Kopenhag Kriterleri'ni sağlamak adına
çok hummalı muammalı bir çalışma temposuna girilmiş durumda. Uzun
süredir bekleyen sorunlar kısa bir zaman dilimi içinde git gellerin,
çekincelerin yaşandığı bir atmosferde çözülme aşamasındayken önemli
bir dönemecin başlangıcında, geçmişteki ihmallerin sıkıntısı,
bu virajı alıp alamayacağımızı sorgulama ihtiyacı doğuruyor...

AB treni ise kalkmak üzere sirenlerini çalar durumda; ülkemizde
hala bilet alamamanın sabırsızlığını yaşıyoruz... İstasyondaki
görevli, sağına soluna bakıp henüz trene binemeyenlerini beklemek
üzere, hareket işaretini vermeyerek bir anlamda pozitif ayrımcılık
yaparken, görünen o ki biz, aktarmalı tren tarifesinde yerimizi
alma hayalinde, istasyonda bir başına kalmanın garip yalnızlığını
üzerimizde taşıyarak bir süre daha bekleyeceğiz...

AB Treni kalkarken, bizi de içine alması için gereken şartlardan
biri de azınlık hakları ile ilgili iyileştirmelerin yapılması
ve varlıklarının devamının sağlanması için hukuki bağlayıcı kararların
alınması... Bu konuda yönetmelikler çıkartılmaya çalışılırken,
satır aralarına sızan güvensizliği gözlemliyoruz... Azınlıkları,
kendi vatandaşı olarak görmeyi içine sindiremeyen yaklaşım; aslında
anlaşmalarda yabancılar hukukunun önemli ilkelerinden biri olan
ve her devletin kendi topraklarında yerleşen diğer devletin vatandaşlarına
aynı türden haklar tanınmasını sağlayan ''karşılıklılık'' ilkesini
öne sürerken, şu anki hükümetin genel başkanı basın toplantılarında
bilinçli veya bilinçsiz bu ilkeyi dile getirmeye devam ediyor...

Toplumun, azınlıklarının sorunu ile ilgilenmesi için önce onu,
değerleriyle sahiplenme bilincine kavuşması ve üzerindeki önyargıyı,
özgüven eksikliğini uzaklaştırması gerekmekte...
Bu anlamda halen yürürlükte olan bazı yönetmeliklerin de bu iyi
niyetin göstergesi olarak kaldırılması veya hukuki normlara göre
düzeltilmesi sağlanmalıdır. Bu yönetmeliklerin en açık olanı
28 Aralık 1988 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan ''Sabotajlara
İlişkin Yönetmelik''... ''Sabotajlarla İlgili Genel Bilgiler''
başlıklı bölümün 5. maddesinde kimlerin sabotör olabileceği saptanmış
ve bunlar maddeler halinde sıralanmış...
"Sabotaj yapılabilecek kişiler'' alt başlığının (j)
fıkrasında aynen şöyle yazıyor: ''Memleket içindeki yerli
yabancılar ve yabancı ırktan doğanlar''... Türk vatandaşı
ve yerli de olsa yabancı nitelemesinden kurtulamayan bu yabancı
sabotörler gayrımüslim azınlıklardır... Azınlıkları potansiyel
bir tehdit olarak tespit edip yayımlayan bu anlayış, kamuoyundan
ve hukukçulardan o dönemde hakettiği tepkiyi görmemiştir.
6 Ağustos 1989 tarihli Nokta Dergisi'nde hukuka tamamen aykırı
bu anlayış, ''bilerek imzaladım... Yarası olan gocunur!'' yaklaşımıyla
üzücü bir şekilde savunulmuştur...

Basında ve medyada halen kimi zaman ''azınlık sorunu''
başlığının içeriğindeki gizli anlam gibi azınlıkları bir sorun
olarak görme eğilimi yerine, durumu ''azınlıkların sorunu'' kapsamında
algıladığımız ve toplumumuzun geneli bu yaradan gocunacağı zaman
ülkemizde insan haklarının geliştirilmesi yolunda bir kilometre
taşının daha konulduğu anlaşılacaktır... Uluslararası standartlar
ve AB kriterleri benimsense de, şu an toplumumuzda kimi kesimlerin
hafızasında bulundurduğu ayrımcı, önyargılı yaklaşımdan, yaşanan
tüm sıkıntıları ''iç ve dış mihraklardan'' kaynaklı sanma alışkanlığınından
kurtulması süreci biraz zaman alacak gibi. Bu durumda sağduyulu,
empatiye sahip eşitlikçi zihniyetlere ve hukukçularımıza büyük
görev düşerken, hak verilmez alınır prensibiyle azınlıkların da
kendilerini birinci dereceden ilgilendiren bu konuda daha bilinçli,
insan hakları çerçevesinde hakkını talep eden legal bir duruşta
olması gerekiyor...

Avustralya'nın ünlü yeşil karıncaları, belli bir bölgede kalabalıklaştıkları
zaman bulundukları bölgeyi terk edip uzak bir diyara, yok oluşa
doğru giderlermiş... Yerliler onların yürüyüşlerini, ''düş görmeye
gidiyorlar '' diye yorumlarlarmış...
Bu toprakların 4000 yıla yakın yerlisi olan Süryaniler'in de sorunlarının
kalabalıklaşmasından ötürü göçlere daha fazla sürüklenip yerli
yabancı olmaya, düş görmeye niyetleri yok... Kardeşçe ve güvenle
topraklarında yaşamanın ise her bireyin hakkı olduğu tartışılmaz
bir gerçek...

Türkiye'deki Müslümanların Şeker Bayramı'nı, Yahudilerin Hanuka'sını
ve Ermeni, Rum ve Süryanilerin yaklaşan Noel Bayramı'nı kutlarken;
10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası'nda Avrupa Birliği'ne girme
yolunda önemli bir dönemece girilen şu günlerde devlet ve sivil
toplum kuruluşları ile destek verdiğimiz çalışmaların bir yansıması
olarak; hükümetimizin de elindeki sihirli iktidar değneğiyle uygar
bir toplum yaratmak için bir adım daha atmak adına, Türkiye'nin
sorunlarını kısa süre içerisinde ''abra kadabra*'' çabukluğuyla
çözmesini diliyoruz...

Bu yazı www.suryaniler.com
sitesinin kurucu üyelerinden olan Özcan
Geçer tarafından yazılmış ve zikredilen sitede yayınlanmıştır.
_______
Not:* ''Abra Kadabra'', Süryanice'nin kökeni olan Aramice
dilinde ''Avada Kadevra'' kelime grubunun türetilmesiyle
oluşan ''yok olma'' anlamına gelen bir terimdir...

|
|
|

FARKLI
RENKLER
FARKLI KÜLTÜRLER

YAHUDİ
KÜLTÜRÜ

ERMENİ
KÜLTÜRÜ

RUM
KÜLTÜRÜ

SÜRYANİ
KÜLTÜRÜ

Tarihte
Süryaniler

Editörden

Gelenekler

Röportaj

Bayramlar
ve
Özel Günler

Yemek

Müzik

Edebiyat

Tarihi
Eserler

Mizah

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|