
Kuşkusuz tarihimizin en karanlık, anımsamaktan utanç duyduğumuz
sayfalarından biri, 6-7 Eylül olaylarıdır. Üzerinden 46 yıl geçmesine
rağmen resmen bir "komplo" olduğu kabul edilmeyen bu olaylar,
aynı kültürü ve coğrafyayı paylaştığımız ama farklı dinlere mensup
insanlar karşısında hâlâ yüzümüzü kızartacak niteliktedir.
|
7
Eylül sabahı İstiklal Caddesi
|
Neden oldu?
Kıbrıs sorununda Yunanistan'a karşı Türkiye'nin tepkisini gösterme
gerekçesiyle İstanbul ve İzmir'de, bir ölçüde de Ankara'da, ulusal
duyguların vahşi bir saldırganlığa dönüştürüldüğü ve özellikle
Rum ve diğer "azınlıklar"ın taşınır ve taşınmaz mallarının yağmalandığı
6-7 Eylül 1955 gecesi, Yunanistan aleyhine bir gösteri biçiminde
başlamıştı. Ancak kısa zamanda kontrolden çıkan olay, taşkın güruhun
amansız bir düşmanlığına dönüştü.

Demokrat Parti iktidarı ekonomik sorunlarla karşı karşıya gelmişti.
Toplumda hoşnutsuzluk artıyor, muhalefet sesini yükseltiyordu.
Demokrat Parti hükümeti üzerindeki baskıları hafifletmek niyetiyle
halkın dikkatini dış olaylara çekmeyi denedi ve bu yolla Kıbrıs
sorunu kısa sürede milli dava haline getirildi. Yunanistan Enosis'te
kararlı bir tutum sergiliyor; İngiltere ise anahtar ülke konumunu
bozmamak ve Yunanistan karşısında fazladan bir koz bulundurmak
için Türkiye'yi de taraf haline getirmeyi amaçlıyordu. Bu sırada
Kıbrıs'ta terör olayları -muhtemelen sentetik olarak- artmıştı
ve Türkler giderek mağdur oluyordu. Nitekim Türkiye de, bir süreden
beri Kıbrıs'la staratejik olarak ilgilenmeye başlamış ve ''Kıbrıs
Türktür, Türk kalacaktır" sloganı, giderek yaygınlaştırılmıştı.
Kıbrıs, kısa sürede uluslararası bir sorun oluvermişti.

Haziran 1955'te İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ı bir konferansa
çağırdı. Türkiye çağrıyı kabul etti ve Yunanistan'a sert bir nota
vererek Kıbrıs konusundaki kışkırtmalara son verilmesini istedi.
Adanın kaderini belirleyecek görüşmeler 27 Ağustos 1955'te Londra'da
başladı. Görüşmelerden başlamadan, Başbakan Adnan Menderes, "Kıbrıs'taki
kardeşlerimizin yakın günlerde umumi bir tecavüz tehlikesi karşısında
bulunduğu"nu bildirdi. Dış politikada son derece gergin bir dönem
yaşanıyordu.

Konferans sürerken (Kısa zaman önmce kurdurulan Kıbrıs Türk Kültür
ve Yardım Cemiyeti, Kıbrıs Okullanndan Yetişenler Cemiyeti, Kıbrıs
Koruma Cemiyeti, Kıbrıs Türk Derneği gibi derneklerin de katkılarıyla),
kamuoyu bu konuda sürekli canlı tutulmuştu. Kıbrıslı Türkler 4
Eylül'de Londra'da bir gösteri yaptılar. Türkiye'de de benzer
bir gövde gösterisi, dengeleri Kıbrıs Türkü'nün lehine çevirebilirdi.

Olaylar Nasıl Patladı?
6- 7 Eylül Olayları, 6 Eylül günü ikinci baskı yapan İstanbul
Ekspres ve Hürriyet gazetelerinin Atatürk'ün Selanik'teki evine
yapılan bombalı saldırıyı manşete çıkarmalarıyla başladı. Haber
çabucak yayıldı; tepki ve öfke dalgalar halinde yurdu kapladı.
6 Eylül öğleden sonra yükseköğrenim gençliği izinsiz bir gösteri
düzenledi. Havanın kararırken bazı gruplar ortaya çıktı. Genellikle
Taksim'de toplanılıyordu. Birkaç saat içinde kalabalık çığ gibi
büyüdü; giderek hareketlendi ve denetimden çıktı. Bu arada binlerce
sopa ve demir yerden bitercesine ortalığa yayıldı. Sokaklarda
provokatörlerin "on binlerce lira kazanıyor, iki paralık malı
iki liraya satıyorlar" diye çoğu cahil ve genç kitleyi galeyana
getirdikleri gözleniyordu. Saldırılacak dükkan ve evler adeta
önceden saptanmış, tahrip edici araçlar dahi hazırlanmıştı.

Bir süre sonra Beyoğlu'nda, Karaköy'de Rum vatandaşlara ait dükkanların
kepenkleri demir çubuklarla sökülüyor; camlar kırılıyordu. Kalabalığın
vahşi iştahıyla sürüklenen halk içeriye dalıyor; ne kadar eşya
varsa dışarı fırlatıp o dakikada kullanılmaz hale getiriyordu.
Çapulculuk, yağmacılık yetmiyormuş gibi, talan edilen mekanlar
bir de kundaklanıyordu. Tecavüz meskenlere, ibadethanelere ve
mezarlıklara kadar genişlemişti.

Saldırganlık akıl almaz boyutlara ulaşmış, kitle psikolojisi ile
daha da acımasızlaşan güruh, bilinçsiz ve kendilerini kaybetmiş
bir biçimde başkalarından gördüklerini tekrarlıyordu. Sırf isimleri
yabancı veya sahipleri Rum olan dükkanlar kuru kalabalıkla dolup
taşıyor, kuyumculardaki ziynetler, kırtasiyelerdeki defter kitaplar,
tuhafiyelerdeki malzeme, dükkanlardaki porselen takımlar, evlerdeki
çeyiz sandıkları, gradroplar havalarda uçuşuyordu.

Yağmayı durdurmak imkansızdı. İzmir'de Yunan Konsolosluğu ve Fuar'daki
Yunan pavyonu ateşe verilmişti. Ordu ancak gece yarısından sonra
müdahale edebilmiş, güruh bir parça yorulduktan sonra olaya hakim
olabilmişti.

7 Eylül sabahı uyananlar sanki büyük bir afetle karşılaştı; deprem
ve yangın sonrası mahvolmuş bir kent havası İstanbul'a çökmüştü.
O sabah kentin caddelerinde bulunanlar gördükleri manzaraları
hayatlarının sonuna kadar unutamadılar. Taksim'den Tünel'e kadar
ulaşan o "seçkin" yoldan geçmek olanaksızdı. Bütün cadde, kepenkleri
kırılan dükkanlardan atılan eşyalarla doluydu. Her çeşit kumaş
yerleri rengarenk kaplamış, çamura, ise bulaşmış eşyalar üstüste
yığılmıştı. Kaldırım taşları, tramvay hattı, iki taraftaki asfalt
tamamıyla kumaşla örtülmüştü. Ötede beride kırılmış, parçalanmış
buzdolapları, radyolar, bisikletler yatıyordu. Cadde cam ve porselen
kırıklarıyla doluydu. Otomobiller devrilmiş, yakılmıştı. Taksim'deki
ve Galatasaray'daki kiliselerden henüz söndürülememiş yangınların
dumanları tütüyor, atmosferi daha da dramatik hale getiriyordu.

İstiklal Caddesi'nde hemen her üç dükkandan ikisi talan edilmişti.
İstanbul'un diğer semtlerinde de durum farksızdı. Güruh önüne
ne çıkarsa eziyordu. Rumlara ait diye bilinen ne kadar dükkan
varsa sonu aynı olmuştu. Küçük ayakkabıcı tamircileri, mahalle
bakkalları, iki ineğinden sağdığı sütü satarak yaşayanlar da aynı
insafsız talana kurban olmuştu.

Korkunç zarar
İlk tahminler maddi zararın bir milyar lirayı geçtiği doğrultusundaydı.
Saldırıya uğrayarak, yağmalanmış ve yakılmış toplam dükkan ve
ev sayısı 5.538'di. 2 manastır, 8 ayazma ve 71 kilise tahrip gördü.
Bu arada mezarlıklarda bazı kabirler de tahrip edildi. Ruhaniler
tehdit edildi; tartaklandı, biri öldürüldü.

Hükümet nerede?
Halkın huzur ve sükunundan, güvenliğinden sorumlu bir hükümetin
olması yüreklere su serpiyordu. Gece yarısı, Başbakan Adnan Menderes'ten
sıkıyönetim ilan edildiğini duyurdu. Ancak ertesi sabah sıkıyönetim
erkenden kaldırılacak, ama akşama bir daha konacaktı. Bakanlar
Kurulu üyeleri İstanbul'a çağrıldı. Sonra da Cumhurbaşkanı, Meclis'i
12 Eylül'de toplantıya çağırdı. 12 Eylül Pazartesi günü Meclis
olağanüstü toplandı. İstanbul olayları gündemin tek maddesiydi.
Muhalefet lideri İsmet İnönü iktidara uyarıyordu: 6-7 Eylül Olayları'nda
Türkiye'nin kaybı asıl manevi yönden ağırdı. Vatandaşın el sürülmez
hakları, kanun himayesi, hukuk devleti gibi kavramlar ağır darbe
yemişti. Bu olaylar vatanı cehennem kılan, Türk ulusunu uygarlık
karşısında lekelemeye yönelik girişimlerdi. İnönü konuşmasında
sıkıyönetimin kaldırılmasını da istedi. Ancak DP Meclis Grubu,
sıkıyönetimin altı ay sürmesine daha önce karar vermişti. Bir
görüşe göre, sıkıyönetim, hükümetin muhalefeti daha kolaylıkla
kontrol altına alabilmesi için ilan edilmişti.
