



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

Güncelleme:
05 / 09 / 2007
|
Radikal'den:
İttihatçı tez: Kürtlerin
Türkmenliği

Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun Kürtlerin Türkmen
olduğuyla ilgili tezi iddia edildiği gibi kendisine ait bir tez
değil, sonradan Türk resmi ideolojisinin grameri haline gelmiş
bir İttihatçı tezdir. Ve bu tezin bilimsellikle bir ilgisi yoktur

Fuat Dündar / Radikal:
TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun son açıklamaları birçok
noktadan değerlendirmeyi gerektirdi. En önemli nokta olan, 'Maalesef
Ermeni' tabiriyle yaptığı ırkçılık olup birçok uzman kişi ve kurum
tarafından hak ettiği cevabı aldı.

Bu açıklamanın ikinci önem taşıyan noktası, açıklamayı yapan kişinin
devlet tarafından finanse edilen bir kuruluşun başkanı, TTK Başkanı
olmasıdır. Bütçesinin bir kısmı Kürt kökenli vatandaşların vergisiyle
oluşmuş bir devlet kuruluşunun, nasıl olur da, bunları 'bilimsel'
yöntemlerle yok saydığı, değerlendirilmeyi gerektiren bir çelişkidir.
Sanırım, Kürt sorununun çözümünün nasıl olacağının tartışılmasından
çok önce; daha pratik, daha meşru, daha kabul edilebilir bir talep
olarak, TTK gibi devletin finanse ettiği tüm kurumların Kürtlere
yönelik böylesi iddiaları sübvanse etmeye son vermesini sağlamak
gerekir.

Üçüncü
nokta, konuşmasında öne sürdüğü iki tezdir; Kürtlerin Türkmenliği
ve Kürt Alevilerin Ermeniliği.
Ama öncelikle, etnisitenin kendisinin savunduğu gibi, kütük, belge
işi olmadığı, dinamik bir karakter taşıdığı ve son noktada da
bireyin kendi beyanatına bağlı olduğu inancında olmakla birlikte
bu iki argümanın bilimsellikten ne kadar uzak, politik bir kaygı
taşıdığını ve köklerinin daha derinlerde olduğunu gostermek bir
gereklilik. İlk tezi, iddia edildiği gibi kendisine ait bir tez
değil, sonradan Türk resmi ideolojisinin grameri haline gelmiş
bir İttihatçı tezdir.

ASİMİLASYON PROJESİ
Kürtlerin asimilasyonu üzerinde yeni bir ulusal devlet yaratma
projesinin sahibi Ziya Gökalp, AMMU bünyesinde kurulan
'İlim Encümen Heyeti' ile İttihatçıların en önem verdiği
Türkmenler ve Kürtler konusunda iki propaganda eser hazırlar.
İki yayım ile ('Türkmenler' ve 'Kürtler') iki tez ileri sürülür;
Aleviliğin eski Türk inanışlarından kaynaklandığı ve Kürt denen
bir milletin olmadığı. Osmanlı devletinin bir kuruluşu olan AMMU
(Aşâir ve Muhacirîn Müdüriyet-i Umumiyesi) tarafından bu eserler
basılmasına rağmen İttihatçılar bu iki iddiayı sesli dile getirmezler.
Çünkü her iki çalışmada da, uydurma isimler kullanılır. Berlin
Şark Akademisi'nden Dr. Fritz'in yazdığı iddia edilen
'Kürtler: Tarih-i ve içtimaî Tedkik' adlı kitap
tam bir propaganda kitabıdır. Ne böyle bir akademi yayını vardır
ve ne de böyle bir Alman yazar mevcuttur. Diğer kitap olan, 'Türkmenler'
kitabı için de uydurma iki isim kullanılır, Doktor Friliç
ve Mühendis Rolig. Bunlar da uydurma isimlerdir. Yani propaganda
amaçlı bu kitaplarda yabancı, uydurma isimler kullanılarak, uydurma
tezlere müşteri bulma hesabı yapılmıştır.

İsim yabancı olunca, hem eleştirilerden kaçınılmış olacak ve hem
de Avrupalı bilim adamı isimleriyle tezlerin ne kadar 'bilimsel'
olduğu ispatlanmış olacaktır! Tam bir İttihatçı zihniyet örneği;
kaçkın, yüzleşmekten kaçan ve bilimselliğe de 'komitacı' olarak
bakan bir zihniyet.

Kürtlerin Türkmenliği tezine dönelim. Evet doğrudur, Yıldırım
Beyazıt sonrası dönemin bazı stratejik yerlerine Türk aşiretleri
iskân edilmiştir. Mesela Diyarbakır ölçeğinde, Elazığ Maden'ine
bölgedeki maden kaynaklarını; tahıl deposu olan Karacadağ bölgesinin
ve bölgenin en önemli su kaynağının bulunduğu Çermik bölgesini
kontrol etmek için buralara Türk asıllı aşiretler iskân edilmiştir.
Ama, Balkanlar'ın kolonizasyonu öncelik taşıdığı için,
Kürt bölgelerine iskân çok sınırlı kalmış; yurtluk ocaklık ile
Kürtlere içişlerinde özgürlük tanınmıştır. Viyana kuşatmasından
sonra ve özellikle 19'uncu yüzyıldan itibaren Balkan topraklarının
kaybı sonrası, özellikle Urfa-Halep-Zor hattına bir kısım Türk
aşiretleri iskân edilmiştir. Kuşkusuz bu aşiretler, iskân edildikleri
bölgenin yerlilerinin dillerini öğrenmişlerdir. Kürtçe, Arapça
vs. Ama babası Çermikli Ziya Gökalp örneğinde olduğu gibi,
bu aşiretler hiçbir zaman Türklüklerini unutmamışlardır. Evet
Kürtçe öğrenmişler ama Kürtleşmemişlerdir. Türkçüler ve İttihatçıların
en büyük çabası, bölgede unutulmuş, Kürtçe öğrenmiş bu aşiretleri
tek tek bulup ortaya çıkarmaktı. Zaten İttihatçılar ve
Gökalp, hiçbir zaman Kürt olmadığını açıkça savunmamışlar,
ama Kürtleşen bazı Türkmenler olduğunu savunmuşlardır.

Diğer yandan kimliklerin çok çabuk unutulduğu zihniyetindeki İttihatçılar,
Kürtleri Turkleştirme amaçlı Türk nüfusu arasına
yüzde 5 nispetinde dağıtmışlardır. Gizli gerçekleşen bu operasyon
öncesi Kürt toplumunun iktisadi, ekonomik, dinsel yapısını ortaya
çıkarmak için sosyolojik bir anket yapılır. Aslında sosyolojik
anket demektense tüm Kürt toplumunu fişleme amaçlı polisiye bir
anket demek daha doğru olur. Önümüzdeki aylarda yayımlayacağımız
bir çalışmada belgelerini göstereceğimiz Şeyhlerin, aşiret liderlerinin
kişisel zaaflarının dahi sorulduğu- bu anket ile İttihatçıların
Kürt toplumunu nasıl fişledikleri ve böylece bir polisiye
devlet
inşa ettiklerini göstereceğiz. Tabii bu anketin önde gelen kaygısı
Kürt aşiretleri içinde Türkmen ve Arap gibi farklı kökenden etnisiteleri
tespit etmeye yöneliktir. Kısacası, İttihatçılardan kalma polisiye
derin devletin kayıtlarında, aşiretlerin etnisite bilgileri bulunmaktadır.

Halaçoğlu'nun iddiasına dönelim, kendisi 15. ve 16. yy.
tahrir defterlerinde Anadolu'da yaşayan 1 milyon 140 bin çadıra
tekabül gelen 41 bin 297 aşiret tespit ettiklerini ve bunların
'2 bin 287 Kürt aşireti' bulunduğunu iddia eder. Ve bu çadırlarda
4-5 kişi yaşadığı önkabülünden, aşiretlere mensup kişi sayısının
6 milyon civarında bulduğunu, dönemin Anadolu nüfusunun 10 milyon
olduğunu da ekleyerek iddia ediyor.

16. yüzyılın ilk çeyreğinde ancak Kürt bölgelerine hâkim olunduğu
-Yıldırım Beyazıt ile anlaşma sonrası- ve sonraki yüzyıllar
boyunca da birçok Kürt sancağının tahrir kayıtlarının tutulmadığı
bilinir. Ayrıca, tahrir defterlerinde vergiye tabi tutulanların
kaydedildiği bilinir. Tüm nüfus sayılmaz, vergilendirilenler sayılır.
Tüm Kürt aşiretlerinin kayıt altına alındığı önkabulü yapmakta
ve bu da daha baştan tezinin ne kadar ciddiyetten uzak kof bir
içerik taşıdığını göstermektedir. Ama biz yine açıklamalarını
ciddiye almaya devam edelim ve iddiasının sayısal tarafını eleştirmeden
önce bu aşiretlerin nasıl, hangi yöntemle Kürt, Türk diye ayrıma
tabi tuttuğunu bilmemiz gerekir. Çünkü böylesi bilim 'adam'larının,
en ufak bir benzerlikten Türklük çıkarma mahareti bilinir. Bir
ortak çalgıdan, bir-iki ortak kelimeden, bir-iki ortak yemekten
Lazların, Çerkezlerin, Arnavutların, Kürtlerin vs. ne kadar Türk
olduğunu ispat eden bir dizi yazarı ve bu zihniyeti ayrı bir makalede
incelemiştik ('Milli Ezber: Saf Türk-Karışık Öteki'nin
Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Vd.4: Milliyetçilik, İstanbul:
İletişim, 2003.)

Yani, Halaçoğlu'nun bu aşiretleri nasıl, Kürt ya da Türk
olarak belirlediği önemlidir. İki yöntem olabilir; her aşiretin
başına Kürt, Türk gibi ibareler koymuştur ya da kendisi belirlemiştir.
İlki pek olası görünmemektedir. Osmanlı tahrir yazıcılarının etnik
kaygıdan uzak oldukları bilinir. Geriye ikinci durumu, bu aşiretleri
kendisinin sınıflandırmış olma ihtimali kalmaktadır. Bu durumda
hangi kıstasa göre bu ayrımı yaptığını tek tek, 42 bin aşiret
için yapması gerekir. Gerçi Halaçoğlu Ekrad (Arapça
Kürtler) teriminin Kürtleri ifade etmediğini 'bilimsel'
yollarla zaten ispat etmişti. Dayanağı ise, bazı belgelerde 'Geyiklü
Baba Ekrad taifesi' veya 'Ekrad-ı Türkman' ifadelerinin
geçmiş olmasıdır. Geyiklü Baba isminden yola çıkarak, (ki
nasıl okuduğu önemli, belki de bilmediği bir Kürtçe isimdir),
Ekrad tabirinin Kürtler demek olmadığı sonucuna
varır. Bunu eleştirmeye bile değmez. Diğer terim ise Ekrad-ı
Türkman olup, buradan Ekrad'ın Türkmenler için kullanıldığı
sonucuna varmasıdır. Ancak kendisi, Türkmenlik ve Yörük tabirinin
aslında bazen askeri bir teşkilat terimi olarak kullanıldığını,
etnik bir ibare olarak kullanılmadığını ortaya çıkaran Osmanlı
tarih çalışmalarından bihaberdir. Yani aslında bu ifade ile Osmanlı'nın
Türkmen askeri statüsüne tabi bir Kürt aşireti belirtilmiştir,
yoksa sırf bu terimden yola çıkarak Ekradın Kürtleri değil, Türkmenleri
kastettiği sonucuna varması tek kelime ile gülünç bir çabadır.

MATEMATİK DEHASI!
Onomastik yöntemlerden, yani isimlerinden yola çıkarak aşiretlerin
kimliklerini belirlemişse; Türkler de dahil birçok kişi ve cemaatin
Arap ismi aldığı bir tarihsel-toplumsal gerçeklikte böylesi bir
yöntemle etnisite belirlemek oldukça hatalıdır. Üstelik Kürtçe
aşiret isimlerini, Arap harfleri Osmanlıca'da, okuyabilecek kadar
Kürtçesi olmadığı için de; mesela, kaf, vav, çim, ri harflerinden
olusmuş 'Koçer' adlı Kürt göçebelerini; Göçer, Göçür, vb.
envai Türkçe isimlere çevirmesi pekâlâ mümkündür. Bu yüzden, tek
tek aşiretin Türklüğüne nasıl karar verdiğini, yol ve yöntemini
ve en önemlisi de 40 civarındaki ismi tek tek belgelemesi gerekir.
Ayrıca her aşiret isminin Osmanlıcasını da yazması gerekir ki
onun onomastik becerisini ölçebilelim. İddiasının sayısal boyutuna
gelince. Gerçi kendisinin, tehcirden dönen Ermeni nüfusunu, tehcire
gönderilen nüfustan fazla hesaplayacak kadar matematik dehası
olduğu bilinir, ama biz yine onun iyi hesap yaptığını kabul edelim.

Diyelim ki tüm dedikleri doğrudur, 1 milyon 140 bin çadırlık 6
milyon nüfusa sahip 40 bin civarı aşiretin, 2 bini Kürt'tür. Bu
hesaplama ile neredeyse, dönemin tüm Müslüman Anadolu nüfusunun
gayrimüslim nüfusu hesaba katarsak- aşiretlerden oluştuğunu, çadırlarda
yaşadığını iddia etmiş oluyor. Ki bu mümkün değildir. Üstelik
sunduğu rakamlara göre her bir aşiret ortalama 27 çadırdan -aşiretleri
sadece çadırlardan ibaret saymak cehaleti bir yana- oluşmuş oluyor,
ki bu açıdan da dediklerinin saçma olduğu ortaya çıkıyor. Anlaşılan,
Halaçoglu her büyük aileyi aşiret kabul etmiş. Kürtlerde aşiret
organizasyonundan bihaber kişinin iddiası ancak bu kadar gayriciddi
olur.

Son olarak Kürtlerin yüzde 99'unun Şafi olduğu iddiasının da Gökalp'ten
çekilmiş kötü ve eksik bir kopya olduğunu belirtelim. Gökalp,
Türklüğünü ispata çalışırken babasının Hanefi, oysa 'Şafiler Kürt'tür'
olduğu argümanını öne sürmekteydi. Ama Halaçoğlu, 'Safilerin hepsi
Kürttür'den, 'Kürtlerin yüzde 99'u Şafi'dir' sonucuna varmıştır.
Bunun için bilim ötesi bir beceri gerektirmektedir. Bir sonraki
yazıda da, İttihatçıların bile savunmadıkları, dönemin bazı Ermeni
aydınlarının iddia ettiği tezlerden ve şimdi neo-İttihatçıların
sahiplendiği Kürtlerin Ermeniliği meselesi'ne değineceğim. Bu
vesileyle de İttihatçıların Ermeni dönmelerine yönelik politikasını,
onları nasıl saydığı, kaydettiğine de değineceğim.
(Neo-İttihatçı tez: Kürtlerin Ermeniliği)



|
|

FARKLI RENKLER FARKLI KÜLTÜRLER

SÜRYANİ
KÜLTÜRÜ

ERMENİ
KÜLTÜRÜ

YAHUDİ
KÜLTÜRÜ

RUM
KÜLTÜRÜ

Tarihçe

Bayramlar
ve
Özel Günler

Büyükada
Rum
Yetimhanesi

İoannis
Papadopulos

Rum
Ortodoks
Patrikhanesi

Rum
Cemaatleri

Rum
Okulları

Rumca
Basın

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|