

21
Şubat günü Hürriyet Gazetesi çok güzel bir tartışmaya daha
imza attı: Acaba Sabiha Gökçen Ermeni asıllı mı?

Ermeni cemaatinin gazetesi Agos bu iddiayı ortaya atmış,
Hürriyet de bunu manşet yapmış. Arkasından gelen tartışmalar
aslında haberin kendisinden daha talihsiz. Yok, bunu Atatürk
biliyor muymuş, bilseymiş ne yaparmış, yok milli birlikmiş, bütünlükmüş
ve ardından Genelkurmay'ın açıklamaları falan filan. Günümüzün
batı dünyasında kimlik meseleleri gittikçe sadeliğini, saflığını
ve durağanlığını yitirip karmaşık bir hal alırken Türkiye'de neler
oluyor?

Bugün ırkçılık Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da değişik bir
formda ilerliyor. Artık Nazi ve KKK ırkçılığından büyük ölçüde
sıyrılmış, daha az belirgin, daha 'liberal' ve kandan çok
kültüre endekslenmiş bir ırkçılık var. Slavoj Zizek'in
dediği gibi ırkçılık artık siyahlar, Araplar veya Hintlilerin
aptal ve tamamen iğrenç varlıklar olduklarını söylemiyor. Tam
tersi, gayet normaller, ben onları seviyorum ve hatta onlar benim
arkadaşlarım diyor. Fakat küçük bir ayrıntıdan rahatsız olduğunu
söylüyor. Mesela müzikleri, yemekleri, iş etikleri bana ters geliyor
veya dilleri kulağa hoş gelmiyor diyor. İşte bu yüzden ırkçılık
günlük hayatta çok zor karşı koyulan bir olgu haline geliyor.
Zizek daha da ileri giderek bu ırkçılığın çokkültürlülükle
örtüştüğünü çünkü çokkültürlülük 'öteki'nin istenmeyen
özelliklerini yok etmeyi ve aslında bir nevi 'öteki'ni
öldürmeyi gerektiriyor fikrini ortaya atıyor. Yani 'öteki'
sevilir ve hoşgörülür ama sadece belli standartlara uyarsa ve
istenmeyen özellikleri ölürse. Bir nevi 'öteki'ne sansür
koymak gibi bir şey.(*)

Günümüz ırkçılığında kültür üzerinden oluşturulmuş genellemeler
hakim. Mesela bir Fransız filminde Arap asıllı olduğu vurgulanan
gençlerin bıçak çeken tipler olması benim hemen gözüme çarpar
ve yönetmeni eleştirmek isterim. Arapların bu şekilde temsil edilmelerini
eleştirdiğim zaman "ama Fransa'daki Araplar hakikaten öyle, bıçak
taşırlar, kavga çıkarırlar, gerçekte öyleyse yönetmen ne yapsın"
argümanı ile karşılaştığım çok oldu. Bu argüman gerçekte olan
bir şeyin artık filmde sorgulanmaması gereğinden yola çıkar. "Film
gerçekçi, bu suç mu yani" gibilerinden. Fakat aslında bu 'gerçeğe'
çok basit ve basmakalıp yollardan ulaşılmıştır. Genelde bu insanlar
böyledir denilir ve bu genel gerçeği oluşturur. Fakat bir yönetmenin
bırakın gerçekliği, geneli sorgulamaması bile bence çok kolaycı
bir yöntem. Bu, kolaya kaçıp geneli tekrar pekiştirmek, geneli
daha da kuvvetlendirmekten başka nedir?

Aynı şekilde Amerika Birleşik Devletleri medyası siyahlara, kızılderililere
ve birçok göçmen gruba kültüre dayalı genelden varılan bir sonuçla
yaklaşır. "Siyahlar getolarda yaşarlar, o ortamda büyümek onları
ister istemez saldırgan yapar ve suça yöneltir" misali bir gerçeklikten
yola çıkan realite şovlarda bütün suçları siyahlar işler. Amerikalı
yazar ve yönetmen Michael Moore bu tür bir söylemi etkili
bir şekilde sorgular: "Benim en çok korktuğum adamlar beyazlardır
çünkü evimi soyan, teybimi çalan, babamı işten atan, maaşını kesen
beyaz adamdır" der. Hakikaten düşünün bir, hayatında hiç siyah
birisinden kötülük görmemiş fakat hep beyazların gazabına uğramış
bir Amerikalı gene de siyahların daha tehlikeli olduğunu düşünür.
Bu bana Herkül Millas'ın yaptığı bir araştırmayı hatırlattı.
Herkül Millas cumhuriyet dönemi yazarlarından Halide
Edip Adıvar, Ömer Seyfettin ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun
roman, öykü ve anılarındaki Yunanlı/Rum tiplemelerini ele alıyor.
Bu yazarların kitaplarındaki 230 Yunanlı/Rum tipinden 226'sı olumsuz.
Sadece romanlarda 36 kadın tipinin tamamı olumsuz, erkeklerin
ise 33'ü olumsuz, 3'ü olumlu. Fakat aynı yazarların anı kitaplarına
bakıldığında 3 kadının tamamı olumlu, 17 erkeğin ise 14'ü olumlu
(**). Demek ki roman ve öykülerde çizilmiş bu olumsuz azınlık
portrelerinin gerçek yaşamla ilgisi yok. Bazen genelden gidildiği
zaman bile öyle bir gerçeğe ulaşamıyoruz. Burada yaratılmış
bir 'genel' var. Birçok film, TV dizisi, roman ve gazete yazıları
bu tür genellemeleri pekiştirmek ve yeniden üretmekten başka bir
işe yaramıyor maalesef.

Gelelim Sabiha Gökçen meselesine. Şimdi yukarıda tartıştıklarımız
bu mesele için çok lüks kaçıyor. Pars Tuğlacı'nın açıklaması
ne açıdan lüks kaçtığının bir göstergesi: "Bu doğru, Sabiha da
Ermeni olduğunu biliyordu". Ermeni olduğunu bilmeyen bir kişi
Ermeni olabilir mi? Yani Sabiha Gökçen Ermeni olduğunu
bilmeseydi hâlâ Ermeni'dir denebilir miydi? Bu sıfır RH negatif
olmak gibi bir şey mi ya da bazıları için HIV pozitif? DNA destekli
ve kanla kanıtlı bir ayrımcılık memlekette kol geziyor. Bunun
bir örneği de Yalçın Küçük'ün komplo teorileriyle dolu
'fantastik' kitabı Tekeliyet.

Yalçın Küçük soy üzerinden giderek adeta Sabetaycı avına
çıkıyor ve memleketten ırkçılık manzaraları sunuyor. Fakat hiç
de fena satmıyor.

Her neyse Hürriyet polemiğe adeta aç bir şekilde ısrarla
"hadi bakalım tartışın şimdi, kim kimdir anlayalım" diyor. "Türkiye
Türklerindir" sloganlı Hürriyet'in böyle bir tartışmayı
ne maksatla başlattığı eskiden olduğu gibi açık seçik belli olmuyor.
Mesela Agos'a kızıp sövmüyor, sen ne hakla demiyor. Gayet
objektif habercilik yapıyorum havalarında, ortaya atılan bir iddiayı
manşetten veriyor. Burada (biraz alaycı olacak ama) ülkemiz medyası
adına önemli bir gelişimden söz edebilir miyiz?

Peki hadi tartışalım desek, Türkiye'deki bu modası geçmiş kana
ve DNAlere dayalı ırkçılığı kendimizi de fazla bozmadan hangi
bağlamda tartışalım? Acaba tartışmaya biz de Türkiye Cumhuriyeti'nin
milli birlik ve beraberliğinden mi girelim? Bu milli bütünlüğe
bu topraklarda yaşayan elli bin Ermeni vatandaş girmiyor mu sorusu
ile mi başlayalım? Bu da bence çok kolay oldu. Acaba bu konuya
ilgi duyan medya mensuplarımıza Sabiha Hanım'ın mezarını
mı açtıralım? Genelkurmay'dan da biri tetkik eder. Sonra da Avrupa'yı
Kıbrıs'la oyalarken Agos Gazetesi'ni toplum ahlâkına aykırı
haber yapmaktan kapatır, Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i
de millî bütünlük ve ahenki bozmak gerekçesiyle içeriye alırız.
Hayır, böyle bir alaycılığa ve sinikliğe de karşıyım aslında ama
başka nasıl tartışılır bu şartlarda?
N.
Defne Karaosmanoğlu
Mcgill Üniversitesi, Montreal
(*)
Slavoj Zizek ve Glyn Daly (2004) "Conversations with Zizek."
Polity Press: Cambridge, s. 114-117, 130.
(**) Rıdvan Akar, "İyi Türk kriminal azınlık," Birikim,
Mart 1998, sayı 107, sayfa 90-94'da Herkül Millas'ın araştırmasına
yer verilmiştir.
Diğer
yazılar
Ermeni
malı mal değil mi?
Ermeni Olmak
Öteki Olmak Ya da Olmamak...
Anadolu Ermenileri ve 24
Nisan 1915
Yetimin
Malı
Devlet'e arzımızdır