
"Henüz karar veremedim. Hangisinin daha ilginç olacağı, acı
vereceği ya da son anda son bir keyif almama yardımcı olup olmayacağını
bilemiyorum. Kendi hayatıma son verirken bile kararsızım. En zor
kararı verdim, yöntemi seçemiyorum.
Tıpkı yaşamı ıskaladığım gibi...

Asıl merakım sonrasında ne olacak. Masmavi bulutların üzerinde,
çizgi filmlerde iyi kahramanların gittiği gibi huzurlu bir yer
mi
beni bekleyen? Yoksa gerçekten alev alev yanan odaların
önünde bekleyen, yaptıkları işten haince bir keyif duyan zebaniler
mi
beni bekleyen?

Ya da gerçekten ruhum bedenden ayrılıp, bir başka bedende yeniden
geri gelecek miyim? Yeniden geldiğimde mutlu olacak mıyım? Eğer
şimdiyi hatırlamayacaksam o mutluluğun şimdiki bana faydası ne?
10 bin defa da gidip gelsem ne anlamı olur ki? Şimdiki ben her
şekilde yok olacak.

Ya da ben mi abartıyorum? Doğadaki en basit canlıdan farksız,
yaşam buldum ve öleceğim belki de. Çürüyeceğim ve yok olacağım.
Belki de düşünebildiğimiz ve dünyayı sahiplendiğimiz için kendi
kendimize ölüm sonrası masalları yazarak kendi önemimizi artırıyoruz.
Bilmiyorum.

Aslında şu işi bir an önce bitirsem de öğrensem. Bu sorulardan
kurtulsam. Ama çok korkuyorum ya öldüğüm anda unutursam.
Ya bulduğum cevabı anlayamazsam?
Hiç değilse birkaç dakikam olacak mı sonucu öğrenmeye?

Herkes kolayı seçti diyecek benim için, bilmeyecekler ki en
zor karardı benim için.

Neden bu kadar karmaşıklaştırıyorum işi?

Şimdi zaman gitme vaktidir...

Şimdi zaman göçme vaktidir bu diyardan..."

İşte böyle bir mektuptu geriye kalan... Adını sormayın. Kim olduğunu
merak etmeyin... Soğuk bir kış akşamı Unkapanı köprüsünden Eminönü'ne
inerken bulduğum bir mektuptu işte.
O mektup ki hiç yanımdan ayrılmadı, o mektubun sahibini
hiç tanımadım. Bazen kendimi onun yerine koydum,
bazen ona kızdım, korkak dedim.
Bazen de ben de kendi kendime merak ettim.
Neden buradayım?
Ve sonra ne olacak?

Bir de baktım ki aslında her şeyin motoru bu soru.
Yazılan kitaplar, çekilen filmler, alınan ünvanlar,
yapılan işler, cemaatler, tarikatlar.
Ünlü edebiyatçıların, sanatçıları eserlerine,
kendi açıklamalarına bakın.
Satır aralarında yukarıdaki gencin soru işaretleri yok mu?
Ve soruların ışığında kendi çözümleri.
Aslında
hepsinin içinde ve bizde azıcık da olsa
ölümsüzlük isteği yok mu?
Birçok kez bunu bilinçli yaşamıyoruz.
Ama en büyük korkumuz bir "hiç" olmak değil mi?

Günlük hayatı tıka basa dolduruyor, amaçlar peşinde koşuyoruz.
Çünkü yukarıdaki soruları susturmak istiyoruz
ya da kendimizce cevaplarını bulmuş olmak.
Bir yerde boşa yaşamadığımızı görmek istiyoruz.
İşte hepimizin en belirgin ortak paydası da bu.
