



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

Güncelleme:
19 / 02 / 2007
|

Bianet.org'dan:
Büyükbabaannenin Gayri Resmi Tarihi
Ermeni Nanço'nun bahçesinden erik çalan babaannem ve
dört kardeşi, annelerinin "gavurcasıyla" çıkan erik kavgası sırasında
tanışmış. Ahlat-Diyarbakır göçü ile İstanbul'a bağlanan
büyükbabaannemin gayri resmi hayatı, resmi tarihe nanik yapıyor...

Ben beş yaşımdan henüz gün almışken, İstanbul'a giden babaannem,
geri döndüğünde hem çok üzgün, hem çok kırgındı. Ben anlamazdım
kızgınlığını, kırgınlığını. Küçüktüm. Ama yüzü hep güneş babaannemin
üzerine düşen gölge öyle böyle değildi. Annesini kaybetmişti.

Bir sene sonra gittiğimiz İstanbul tatilimizde, o kocaman Eyüp
evinin terasından Haliç'e baktık. Sonra şimdi kapısında "Her canlı
bir gün ölümü tadacaktır" yazan mezarlığa gidip ağladık beraber.
Ben neye ağladığımı bilmiyordum, o ağlıyordu, ben ağlıyordum.

Aradan yıllar geçti, büyüdüm, yine gittik İstanbul'a. Yine Eyüp'teki
evin terasında otururken, babaannem bizim büyük bahçenin ardında
kalan daha büyük bahçeyi gösterip "burası Nanço'nun Patriğe
devrettiği bostanı" dedi.

Bir gün bahçesinde erik çaldıkları Nanço çıkıp bağırmış
arkaları sıra: "Avanak" diye. Bunun üzerine celallenen
büyükbabaannem çıkıp babaannemlerin anlamadığı dilde bir şeyler
söylemiş. Kızgın bir suratla gerisin geri gidip babaannemlere
Nanço'nun çocuklarıyla arkadaşlık etmelerini yasaklamış.

Bu erik meselesi öylece kalmamış, büyümüş. Meğer Nanço
onlara Ermenice eşek demişmiş, büyükbabaannem buna kızmışmış.
Garip olan büyükbabaannemin sular gibi anladığı, Nanço'ya
saydırmaya pekâla yeten Ermenicesiymiş. Annelerinin "gavurca"sına
şaşıran babaannem ve dört kardeşi, bir süre diğer Ermeni arkadaşlarıyla
kendilerini hısım saymışlar...

96 yaşında inadından bırakmadığı sigarası ile ölen, bir seksen
boyunda, dal gibi ince büyükbabaannemin gayri resmi hayatı
resmi tarihe teğet geçiyor.

Van'ın Ahlat ilçesine doğan bu Türk kızı, büyük bir ailenin el
bebeği, gül çiçeği büyümüş. Zamanından ileri hoca babası kızına
yalnızca okuma yazmayı değil, güzel söylemeyi, yüzmeyi de öğretmiş.
Teyzesi halası dayısı amcasından oluşan koca bir aile. Koca bir
ev içinde. Çalışanları da cabası.

Kendilerinden önceki nesiller gibi bir toprağa kök salan bu ailenin
gurbet hikayesi yokmuş. O kadar oralıymışlar.

Güzel bir hikaye değil mi?

Değil... Ben büyükbabaannemin hikayesinin güzel bir hikaye olmadığını
"Pencereden kar geliyor, aman annem
dünya bana dar geliyor"
türküsünü dinlerken ağlayan babaannemi izleyince anladım.

Ahlat'ta 13 yaşına kadar yaşına kadar serpilen bu kız çocuğunun
ilerleyen yaşlarında Nanço'ya laf yetiştirecek kadar "gavurca"sına
sebep Ermeni arkadaşları... Ne ki kader, o zamanlar belki de bir
"elim sende" oyununda kullanılan kelimeleri Ahlat'tan İstanbul'a
getirsin.

Gayri resmi hayatını yaşamakta olan büyükbabaannemin bu "dirlik
düzenini" bozan Birinci Dünya Savaşı olmuş. Kasabalarına kadar
gelen şakilerin önleri sıra tozuyan toprak, sanki zehirliymişcesine
yutmuş siyah çatkılı, siyah kavuklu Ermenileri.

Büyükbabaannemin babası, tüm aile tarihi içinde hep beraber yedikleri,
hep beraber içtikleri, suları sularına, yolları yollarına yoldaş,
bu kadim dostlarını, evlerinin kilerlerine, ahırların içlerine,
kuyuların diplerine saklamış. Böylece tozuyan toprağa büyükbabaannemin
evlerinde yaşayan Ermenilerin kanı karışmamış olmuş.

Bir zaman sonra, onlar denklerini yükleyip yönsüz bir yolculuğa
düşmüşler yine de...

Bütün bunların üzerinden çok geçmeden, toprağı zehir gibi kaldıranlar
geri dönmüş. Gidenlerin evlerini, bıraktıklarını yoklamaya, bir
de kalan borçları tahsil etmeye. Kalan borçlar içinde, "gavur
döllerine" yataklık eden büyükbabaannemin ailesinin
hesabının kesilmesi de varmış. Ailenin Ermenileri saklayan
ahırları yakılmış, kilerleri dağılmış, kan akmış kuyularına.

Bu kez yönsüz bir yolculuğa düşme sırası büyükbabaannem ve ailesine
gelmiş. Yolculuğun hemen başında, önce babası, biraz ilerleyince
annesi ölmüş. Kuş palazı, difteri, dizanteri zamanıymış.

Hepi topu üç kişi varabilmişler Diyarbakır'a. Büyükbabaannemin
beline sakladığı birkaç parça altın, bir gümüş kemer, bir iki
aile yadigarı ve iki kardeşi dışında hiçbir şeyi kalmamış. Kardeşlerden
erkek olanının askerlik zamanıymış, askere yazmaya gelen subay
bir erkek kardeşe, bir büyükbabaanne olacak Zeynep'e bakmış.
Kardeş Suudi Arabistan çöllerine askere giderken, Zeynep'e
Şevket'in karısı olarak İstanbul yolcusu olmak düşmüş.

Babasının hovardalıklarına söylenmesine sıkıldığı için aileye
gam olsun diye askerlik macerasına atılan Şevket, uzun
boylu, ince elli, küskün ve de inatçı bir küçük kız ve kardeşiyle
geri dönmüş.
Bu kız sonra beş çocuk doğurmuş, önce anneanne, sonra büyükbabaanne
olmuş.

İstanbul'a ayak uydurmakta zorlamayan büyükbabaannemin acayiplikleri
kısa zamanda ortalığı almış. Anadolu'nun bilmem neresinden gelen
bu küçük kadının yemek tarifi alacak kadar bildiği Ermenicesi
şaibelere neden olmuş. Siyah başörtüsü, sarma cigarası, Fenerbahçe
müptelalığı, geceleyin Karadeniz'in hırçın sularına kendisini
atıvermesine neden yüzme sevdası hep onun "nasıl derler bir kırma"
olduğunun belirtisi miymiş neymiş...

Büyükbabaannem, artık dördüncü çocuğu yürüme kıvamına gelince
Nanço'yla tutuştuğu erik kavgası döneminde, bir türlü askerlikten
dönmeyen kardeşinin ardından "Pencereden kar geliyor" türküsünü
tutturup içli içli ağlamaya başlayınca, anlaşılmış ki, gurbetlik
çekiyor. O ağlamış, Nanço'nun karısı silmiş yaşlarını.
Birlikte belki de, gidenlere, belki de kalanlara ağlamışlar...

Sonra anlattı ki babaannem, annesi hem Ermeni sanılmasına çok
bozulmuş, hem Ermeni sayılmasının garipsenmesine. Tüm bir
ailesini kaybetmesine neden olan "kara tarihin", biz ve siz olarak
ayırmasını hiç hazmetmiş. Öyle ki tüm çocuklarına yalnızca Ermenice
değil, anlaşacak kadar Rumca da öğretmiş.

O yüzdendir babaannemin bir gün artık her biri uzak ülkelerde
yaşayan arkadaşlarıyla buluştuğu zaman "gavurca" konuşmasına
inanmamış, bir süre Yunanlıları hısım saymıştım...

Resmi tarih yazadursun, ben babaannemin gayri resmi tarihinden
öğrendim "avanak" ile "kalimera kalispera" demeyi ve dar geldi
"Pencereden Kar Geliyor" türküsünü dinlerken dünya bana...


|
|

FARKLI RENKLER FARKLI KÜLTÜRLER

SÜRYANİ
KÜLTÜRÜ

ERMENİ
KÜLTÜRÜ

YAHUDİ
KÜLTÜRÜ

RUM
KÜLTÜRÜ

Tarihçe

Bayramlar
ve
Özel Günler

Büyükada
Rum
Yetimhanesi

İoannis
Papadopulos

Rum
Ortodoks
Patrikhanesi

Rum
Cemaatleri

Rum
Okulları

Rumca
Basın

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|