



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

Güncelleme:
20 / 09 / 2007
|

Baskın
Oran / Agos:
Korku Spreyi
Korku,
insan duyguları içinde en doğal olanı. Onun için, bu nazik geçiş
döneminde "Şeriat Geliyor!" ve "Parçalanıyoruz!" biçimindeki korkular
doğaldır. Doğal olmayan, şeriatın meriatın gelmediğini ve parçalanmanın
marçalanmanın olmadığını bilecek kadar mürekkep yalamış kişilerin
Türkiye üzerine sıktığı Korku Spreyi.

Zaten dünyaya kapalı olan Türkiye insanının daha da berbat biçimde
kendi içine kapanmasına yol açan iki önemli iddia fışkırtıyorlar:
1) "Zarar görenler, yapılanları hak etmişlerdi. Korkanların
ve korkutanların verdikleri zararlar normaldir";
2) "Yanlış yaptığımızı söyleyenler yabancıların maşasıdır
ve ülkeyi satmaktadır". Bunların ikisi de gayrimüslimler üzerinden
yürütülüyor çünkü "Millet-i Hakime" ideolojisinin egemen olduğu
bu ülkede azınlıkları yabancı'yla özdeşleştirmek büyük kolaylık
sağlıyor.

Bugün, isim vermeden, bu spreycilerden iki örnek vereyim. Birinin
yazısı diğerininse demeci Milliyet'te çıktı (9 ve 10 Eylül). Birinin
alanı tarih, ötekinin diplomasi/siyaset. Yetiştikleri aynı önemli
okula, görevlerine, unvanlarına bakarsanız gerçekten önünüzü ilikleyeceğiniz
iki saygıdeğer kişi.

Tarihçi söyle yazdı: "Şurası bir gerçek, iyi asker olduğu anlaşılan
Sakallı Nurettin Paşa'nın yerli Hıristiyanlara karşı sert tavırları
tamamen kendisinden kaynaklanmıyor. Üç yıl üç ayın getirdiği sıkıntılar
ve kin yerli halkı da barışsever tutumundan haklı olarak uzaklaştırmıştı."
Oysa, iyi bir tarihçi olduğu için şunları bilmemesi imkansız:
"Sert tavırlar" dediği, hazretin mesela İzmir Rum metropolitini
linç ettirmesi.

"Evveliyatı" de karanlık: 1909'da rütbesi indirilip açığa alınıyor.
Valilikten atılınca Ankara'ya geliyor, ama "özel koşullar" ileri
sürdüğü için görev verilmiyor. Verildiğinde, Koçgiri'de meşhur
Topal Osman'ı da kullanarak Kürtlere yaptığı mezalimle adını duyuruyor.
Öyle ki, TBMM'de mebuslar yargılanması için karar çıkartıyorlar,
M. Kemal Paşa araya girip görevden alıyor da zor yatışıyor Meclis.
"Sonrası" da pek aydınlık sayılmaz.

Bu sefer de gazeteci Ali Kemal'i linç ettiriyor. Yargılanmak üzere
Ankara'ya gönderilirken. İzmit garında, sivil giydirdiği askerlerine.
Zaferden sonra "İzmir Fatihi, Karahisar ve Dumlupınar Muharebeleri
Galibi Gazi Nureddin Paşa Hazretlerinin Tercüme-i Hali" diye kitap
çıkarıyor. M. Kemal Paşa da onu Nutuk'ta (1927) nerelere sokup
çıkarıyor, okuyan bilir.

Kurtuluş Savaşı komutanları Ankara'da o sıralarda yeni yaptırılan
Devlet Mezarlığı'na nakledildi de, şu kadarını söyleyeyim, bu
zatın kemiklerini 12 Eylülcüler bile istemediler. Ünlü tarihçi
işte bu "iyi asker"i aklamanın yanı sıra bir de "haklı olarak
uzaklaştırmıştı" diyerek linç'i aklıyor.

Tanıdık geldi mi? Trabzon ve Malatya'daki misyoner cinayetleri
sırasında çok duymuştuk. Örneğin D. Bahçeli Malatya hakkında:
"Misyonerler masum değil" demişti (Radikal, 22.04.07).

***

Diplomat/siyasetçi şöyle demeç vermiş: "Yabancıların baskısıyla,
Lozan'da azınlıklarla ilgili kurulmuş dengeleri değiştirip Osmanlı
düzenine geçmeyi hedefliyorlar. Lozan'la oynanırsa adli kapitülasyonlara
geri dönülebilir".

Deneyimli olduğu için şunları bilmemesi imkansız: Bir kere, adli
kapitülasyon hak verirsen değil, vermezsen başına bela olur. 1920'de
Müttefikler Osmanlı'ya berbat Sevr koşullarını tebliğ ediyorlar.
Osmanlı diplomatları zehir zemberek bir yazılı cevap veriyorlar;
tavsiye ederim bizim Türk Dış Politikası kitabının (İletişim Y.)
birinci cildinden okuyun, şaşıracaksınız (s.118-124).

Ekonomik kapitülasyonları yekten reddediyorlar. Ama adli kapitülasyonları
reddetmek yerine, çok ilginç bir şey söylüyorlar: "Bir yargı reformu
komisyonu kurulsun".

Çünkü Osmanlı devlet adamları, çağdaş olmayan bir hukuk düzeni
devam ettiği sürece Avrupa müdahalesini önlemenin mümkün olmadığını
anlamışlar. Bugünküler daha anlamadı. İkincisi, duyan da sanır
ki gayrimüslimlere Lozan'da verilmiş haklar "yabancıların baskısıyla"
artırılmak isteniyor. Oysa, Lozan'daki hakları bile uygulamıyor
Türkiye; merak eden benim Türkiye'deki Azınlıklar'dan (İletişim
Y.) envai çeşidini okusun.

Sadece Rumların yaşadığı gündelik olayları hatırlatsam dudağınız
uçuklar ve bu emekli diplomat ne söylüyor dersiniz. Sayıları 120.000'den
bugün 1500'e inmiş bu insanlar suya haç atma ayini yapıyor, karadan-sudan
"milliyetçi" saldırı geliyor.

İlgisiz bir ceza davasının kararında Yargıtay 4. Ceza Dairesi
ilan ediyor: "Patrikhane ekümenik değildir".

Laik bir devlet Ortodoks ilahiyatına karışır mı?

İki buçuk ay önce Radikal İki'de yazdım (01.07.07), uzun uzun
anlattım, sadece şu hususu not edeyim: Kararda "Türkiye kendi
topraklarında yaşayan azınlıklara kendi vatandaşlarından farklı
bir hukuk uygulayarak…" diyor. Sanki bu insanlar vatandaş değil!
Oysa, "Azınlık" kavramının beş unsurundan biri, meşhur Capotorti
Raporu'ndan dünya-alem bilir, "vatandaş olmak"tır.

Tevekkeli değil, E. Mahçupyan demişti, "Biz gayrivatandaşız" diye
(Zaman, 06.12.04).

Maalesef (ve maatteessüf) gayrimüslim vatandaşlarımızın vatandaş
değil "yabancı" olduğu artık bu ülkede "Yargıtay İçtihadı"dır.
Çünkü: 1) Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 06.07.1971'de oybirliğiyle
aldığı kararın gerekçesinde ilan etti (3339 Esas, 4399 Karar).
2) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 08.05.1974 tarihinde aynı
şeyi söyledi (1971/22-820 Esas, 1974/505 Karar). 3) Yargıtay 1.
Hukuk Dairesi de bunu 24.06.1975'te yaptı (3648-6594 s. karar.
Ayrıntı isteyen yine Türkiye'de Azınlıklar'a bakabilir (s.100-103).
Aslında, artık "Devlet İçtihadı" demek lazım. Çünkü Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nün ve Hazine'nin 1936 Beyannamesi sayesinde gayrimüslim
mallarını sürekli gasp etmesinin ötesinde, Cumhurbaşkanı'na bağlı
Devlet Denetleme Kurulu 06.02.2006 tarihli raporunda (www.cankaya.gov.tr)
gayrimüslim vakıflarını "yabancı tüzel kişi" saydı. Cumhurbaşkanı
Sezer'in "Lozan'da olmayan hakları elde ediyorlar" diye Vakıflar
Yasası'nı veto etmesi ise, kremasıdır artık işin (Milliyet, 30.11.06).

Eh, bu durumda tabii ki önüne gelen Fener'i tacizi milli spor
sayacak. Bulgar Ortodoks cemaatinden Bujidar Çipof "bize dinsel
baskı yapıyor" diye ihbar edecek, savcı kamu davası açacak, Çipof
müdahil olarak katılacak (aynen, Kerinçsiz gibi). Sonra alışacak,
Patrik'in Hilton'daki bir toplantıda "Patrikhane 6. asırdan beri
ekümeniktir" demesini "görev sırasında din hizmetlerini kötüye
kullanma" olarak ihbar edecek.

Savcılık da Patrik'e yazı yollayacak: "Soruşturma nedeniyle ifadenize
başvurulacaktır. 20 gün içinde savcılığımızda hazır bulununuz.
Gelmediğiniz takdirde ZORLA GETİRİLMENİZ İÇİN KARAR alınacağı,
ayrıca yapılan masrafların tarafınızca ödeneceği hususu bilginize
rica olunur".
Bu büyük harfler çağrıda da büyük yazılmış.

Oysa Fener Patriği, değil ekümeniklik, Allahlık veya Peygamberlik
iddiasında bile bulunsa bu laik yasalarımızda suç değil.

Siz ne diyorsunuz, 6. yüzyıldan kalma unvanında "İstanbul" değil
de "Konstantinopolis" bulunduğu için Patrik'e "bilişim suçları
davası" (Radikal, 03.11.03) bile açıldı bu ülkede.

Ama en güzeli, biri kalktı, Patrik'in gayrımeşru çocuk sahibi
olduğunu iddia etti (Hürriyet, 21.04.04). Dünyadaki üç yüz milyon
Rum Ortodoks'un manevi lideri Patrik'ten kan alındı, DNA testi
yapıldı, negatif çıktı, bunun üzerine ihbarcı zat şöyle dedi:
"Test İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nde yapılmıştır.
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu'nda yapılsın".

Buna benzer daha neler. Çocukluğumun İzmir deyimiyle, maydanozlu
köfteler.

Ama önemli olan bu "sokak"takiler değil, mürekkep yalamış olanlar.
Kendileri en iyi Batılı okullarda okumuşlar, gezmedikleri ülke
kalmamış, Türkiyeli'nin dünyaya kapanması için sprey sıkıyorlar.

Not: Başbakan Erdoğan demeç verdi: "Aydınlarımız seslerini
çıkarmalı". Şimdi bu bir şaka mı, alay mı? Çünkü "Zina suçtur",
"Azınlık Raporu intel fitnedir, Hergele Meydanında ilan ettiler,
ek yerimize jilet attılar", "Ermeni konferansı arkamızdan bıçakladı",
"301'in sorumlusu O. Pamuk'tur", "Aydınlar ikiyüzlü ve omurgasızdır",
"301'i uygulama halledecektir" gibi sözlerin sahibi Cemil Çiçek'in
yeni kabinedeki görevi: "İnsan haklarıyla ilgili kurullar ve insan
haklarıyla ilgili konularda koordinasyon".


|
|

FARKLI RENKLER FARKLI KÜLTÜRLER

SÜRYANİ
KÜLTÜRÜ

ERMENİ
KÜLTÜRÜ

YAHUDİ
KÜLTÜRÜ

RUM
KÜLTÜRÜ

Tarihçe

Bayramlar
ve
Özel Günler

Büyükada
Rum
Yetimhanesi

İoannis
Papadopulos

Rum
Ortodoks
Patrikhanesi

Rum
Cemaatleri

Rum
Okulları

Rumca
Basın

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|