
Eğer bir borca ''kefil'' olmayı kabul ettiyseniz, bir sözleşme içine
girmiş olursunuz. Bu durumda asıl borçlunun borcunu ödememesi halinde
bu borçtan şahsen sorumlu olmayı alacaklıya karşı taahhüt etmiş
olursunuz. Kefalet sözleşmesinde iki taraf vardır: Kefil ve asıl
borcun (kefil olunan borcun) Alacaklısı. Kefil olunan (asıl) borcun
konusu ne olursa olsun, kefilin borcu daima borcun ifa edilmemesi
sebebiyle alacaklının uğradığı müspet zararın giderilmesine yönelik
para borcudur. Kefaletin geçerli olması, yazılı şekilde yapılmasına
ve kefalet taahhüdünün yer aldığı yazılı metinde kefilin sorumlu
olacağı en yüksek tutarın gösterilmesine bağlıdır.

Kefalet
senedinde, kefil olunan alacak da açıkça gösterilmelidir. Bazı durumlarda
ise sözleşmeler geçerli sayılmayacağı gibi, "sözleşme özgürlüğü"nün
olmadığı kimi durumlar da söz konusudur.

Peki, kimler sözleşme özgürlüğü'nden faydalanamaz? Sözleşmelere
taraf olabilmemiz, hukuk diliyle, haklar ve borçlar edinebilmemiz
için "fiil ehliyeti" gerektirir. Fiil ehliyeti kişilerin
bizzat kendi giriştikleri davranışlarla haklar edinebilme ve borçlar
yüklenebilme yeteneğidir. Bu tür ehliyette aktif bir tutum aranır;
hukuksal bir sonucun oluşabilmesi için kişinin bir işlemde bulunması,
bir irade açıklaması gerekir. Fiil ehliyeti yalnız sözleşme yapmak,
adres ve ikametgâh belirlemek gibi hukuki fiilleri yapabilme yeterliliği
geğildir. Kişinin işlediği haksız fiilden ve aynı zamanda bir borç
ilişkisine, bir sözleşmeye aykırı davranışından sorumlu tutulabilmesini
de ifade eder.

Bir kimsenin hukuksal bir sonuç doğuran işlemleri bizzat ve bağımsız
olarak yapabilmesi, hukuksal tasarruflarda bulunabilmesi, işlediği
bir haksız fiilden dolayı kınanıp sorumlu tutulabilmesi için, gerek
bedenen ve gerek fikren belirli bir olgunluğa erişmiş bulunması
aranıyor. Bu konuda, hukuk tarihinde yaş, sağlık durumu, cinsiyet
gibi etkenler rol oynamış. Bugünkü Türk hukuk mevzuatında fiil ehliyetinin
şartlarını oluşturan etkenleri üç grupta toplamak mümkün:
.Reşit olmak,
.Temyiz kudretine sahip bulunmak,
.Mahcur olmamak.

Reşit olmak: (Rüşt, ergenlik) Kişinin belirli bir yaşa erişmesi
ya da bazı başka şartlar içerisinde reşit sayılmasıdır. Medeni Kanun'un
11. maddesine göre rüşt 18 yaşın doldurulmasıyla başlıyor. Buna,
''yaş rüştü.'' ya da ''kanuni rüşt' deniyor. Türk hukukunda bugün
yaş rüştünden başka kişi iki halde daha reşit olabilir:
1) Evlenme ya da
2) Mahkeme kararıyla.

Türk hukukunda evlenebilmek için erkeklerin 17, kadınların 15 yaşını
bitirmiş olmaları gerekir. (Yeni Medeni Kanun ile bu sınırlar değişmiştir.
Medeni Kanun yürürlüğe girdikten sonra burada yeni halini bulabileceksiniz)
Ancak olağanüstü hallerde ve hamilelik gibi önemli hallerin var
olması durumunda mahkemeye başvurulur. Hakim, küçüğün ana, baba
ya da vasisini dinlemek suretiyle 15 yaşını doldurmuş erkeğe ya
da 14 yaşını tamamlamış kadına evlenme müsaadesi verebiliyor. Yani
bir kimsenin 18 yaşını doldurmadan, diğer bir ifadeyle yaş rüştünü
kazanmadan da evlenmesi ve böylece saptanan yaş sınırını aşmadan
da reşit olması mümkündür. Evlenmeyle kazanılmış bulunan rüşt artık
kesindir. Evlenmenin ölüm ya da boşanma gibi bir nedenle sona ermesi
halinde kaybedilmez. Kişi bu durumlarda 18 yaşını doldurmamış olsa
da reşit sayılmaya devam eder.

Mahkeme kararıyla kazanılan rüşt bir erken rüşt halidir. Medeni
Kanun'un 12. maddesine göre 15 yaşını dolduran bir çocuk gerekirse
mahkemeye (asliye hukuk) başvurulabilir. Çocuğun bu konuda rızası
varsa ve ana-babası izin veriyorsa, hakim takdir yetkisini kullanarak
reşit olmada çocuğun menfaatinin bulunup bulunmadığını araştırır
ve buna göre kararını verir. Buna kazai (yargısal) rüşt denir ve
burada da kesinlik mevcuttur, geri alınamaz.

Temyiz kudretine sahip olmak: Fiil ehliyeti için aranan bir
başka şart temyiz kudreti (makul hareket etme yeteneği, ayırt etme
gücü). Medeni Kanun 'un 13 .maddesinde temyiz kudretine sahip kişi
şöyle tanımlanır: ''Yaşının küçüklüğü sebebiyle yahut akıl hastalığı
veya akıl zayıflığı veya sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden
biriyle makul suretle hareket etmek iktidarından mahrum olmayan
her şahıs, Kanunu Medenice mümeyyizdir.''

Bu yetenek yukarıdaki maddede sayılan ya da bunlara benzer-örneğin
uyuşturucu bağımlılığı gibi-nedenlerle kaybedilirse, temyiz kudreti
de kaybedilmiş olur.

Mahcur olmamak: Bir kimse reşit olsa ve temyiz kudretine
de sahip bulunsa, şayet kanunda belirlenen nedenlerle hacir altına
alınmış (kısıtlanmış) ise, gene de fiil ehliyetine tam olarak
sahip olamaz. Medeni Kanun'un 355. maddesi ve izleyen hükümlere
göre bir kimsenin akıl hastalığı, akıl zayıflığı, israf, kötü hal,
kötü idare, ayyaşlık, bir yıl ya da daha fazla bir süre için hürriyeti
bağlayıcı bir cezaya çarptırılmış olması gibi nedenlerle mahkeme
kararlarıyla hacir altına alınması ve kendisine bir ''vasi'' tayin
edilmesi mümkündür. Bazen bu işlem bizzat kişinin kendi isteğiyle
de yapılabilir. Kişi ihtiyarlığı, sakatlığı ya da bir hastalığı
yüzünden kendi işlerini görmekten aciz ise, mahkemeden kendisinin
vesayet altına alınmasını talep edebilir.

Bu durumlarda fiil ehliyeti olaya göre ya tamamen kaldırılmış ya
da sınırlandırılmış sayılır. Dolayısıyla sözleşme özgürlüğü tam
anlamıyla kullanılamaz.

Sözleşme özgürlüğüne tam olarak sahip olanlar, ''reşit olan'',
''mümeyyiz olan'' ve ''mahcur olmayan'' kişilerdir.
|