Tarihin
Pembe Sayfaları

Gay
Ve Lezbiyen Özgürleşme Hareketinin Tarihi -2
Magnus
Hirschfeld'in Almanya'da eşcinsel kurtuluş hareketinin öncülüğünü
yaptığı yıllarda İngiltere'de örgütlü bir çaba olmasa da en etkili
İngiliz sanatçı, yazar ve entelektüellerinden oluşan Bloomsbury
Arkadaş Grubu, 1905 yılından 1920'lere doğru özel konuşmaları,
mektupları ve daha seyrekçe olsa da yayınladıkları çalışmalarıyla
eşcinselliğin etrafını saran sessizliği kırdılar. Bu çevrede yer
alanlar kısmen Viktoryen babalarının ve Viktorya dönemi cinsel ahlakının
zorba otoriterliğinin reddi tarafından güdülenmişlerdi. Onlar seks
konusunda açık sözlülüğe değer veriyorlardı. Kadınlarda "erkeksi",
erkeklerde de "kadınsı" özellikler olarak hoş görünüyordu. The
Well of Loneliness'in müstehcenlik davasında Bloomsbury
grubundan çok sayıda kişi sansüre karşı çıkan ifadeler verdi. Maynard
Keynes'in ekonomi, E. M. Forster ve Virginia Woolf'un
roman, Duncan Grant'ın resim ve Lytton Strachey'in
biyografideki başarıları göz önünde tutulduğunda eşcinsellerin çarpık
insanlar oldukları fikri gülünç durmaktadır. Eşcinselliğin yazınsal,
tarihsel ve estetik yönleri Bloomsbury grubunu yasal reformlardan
daha çok ilgilendirse de, onlar daha sonraki politik eylemler için
zemin hazırlamakta gereken eşcinselliği açıkça sorgulama ruhunu
örnekliyorlardı.

2. Dünya Savaşı Amerikalı eşcinseller için önemlidir, çünkü
ilk defa büyük sayılarda eşcinsel birbirleriyle bağlantı kurma olanağına
kavuşmuştur. Savaştan sonra bir çoğu buralardaki anonimliğin eşcinsel
bir yaşamı daha kolay kıldığını bilerek büyük kentlerde yaşamayı
seçtiler. Savaş sırasında çalışmak 1940'ların sonunda yollarına
yanız başlarına devam eden birçok lezbiyene güç verdi ve savaş barış
zamanında otomatik olarak koca ve evin ekmeğini kazanan kişi rolünü
yüklenen çok sayıda erkeğe alternatifleri değerlendirme fırsatını
verdi. Alan Berube'nin Coming Out Under Fire (Ateş
Altında Açığa Çıkmak, 1990) adlı kitabında belgelediği 2. Dünya
Savaşı'nda eşcinseller orduda yapılan akıldışı ve adaletsiz muamele
örgütlü birer direniş hareketine yol açmadı, ancak çok sayıda lezbiyenin
ve gayin kendilerini bir gruba ait olarak görmelerine olanak sağladı.
Bir savaş sonrası romanı olan John Horne Burn'un The Gallery'si
eşcinselleri "rahat bırakılmaları gereken bir azınlık" olarak anlatmaktadır.
(Berube 1990:251).

1890'ların ilerici Alman'larının ve Edward döneminin Bloomsbury
ressam ve yazarlarının düşüncelerinin bir tekrarlanışı olan bu görüş,
en sonunda 1950 yılında az sayıdaki bir grup güney Kaliforniyalı
erkek Mattachine Topluluğu'nu kurduklarında kök salmış oldu.
Grup, adını orta çağın maskeli şarkıcılarından alıyordu ki bunun
amacı eşcinsellerin bilinmez olduklarına işaret etmekti. (Encyclopedia
of Homosexuality 1990:779). Harry Hay ve topluluğun diğer
kurucuları Marksisttiler ve eşcinsellere dönük önyargının Amerikan
kurumlarının derinlerine işlemiş olduğuna inanıyorlardı. Aşama aşama
topluluktakiler eşcinselleri baskı altındaki bir azınlık olarak
görmeye başladılar. Ancak bu azınlık çoğunlukla bu yorumu kendi
özel yaşamlarında hissetmiyorlardı. Bu yüzden topluluğun hedefi
eşcinsel azınlık fikrini yaymak, bir grup bilincini geliştirmek
oldu. Toplulukta yapılan tartışmalar katılımcıların ilk defa kendi
değerlerini hissetmelerine fırsat verdi (D'Emilio 1983 b:64-8).
Hay, senatör McCarthy'nin her iki gruba birden saldırdığı
bir zamanda, partiyle eşcinseller arasında bir bağ olduğunun düşünülmesini
önlemek için Komünist Partiden istifa etti. Bir süre sonra Mattachine'nin
ayrı bir eşcinsel kültürünü savunan kurucularıyla bu stratejinin
yalnızca eşcinsellere yönelik düşmanlığı artıracağı ve cinsel yaşamları
dışında heteroseksüellerden farklı olmadıklarını hissettikleri için
egemen toplumla bütünleşmeyi tercih eden üyeler arasında bir ayrılık
oluştu (D'Emilio 1983 b:79). Galip gelen ikinci düşünce oldu ve
sonuçta kolektif, militan eylemliliğin yerini bireyci bir felsefe
aldı. Kurucular kendi olumlu deneyleri yoluyla eşcinselliğin onaylanmasını
sağlayabileceklerini düşünürlerken, bütünleşmeciler cinsellik uzmanlarını
dinlemeyi seçtiler (D'Emilio 1983 b:81).

Farklı bakış açılarını anlatmak için bir diğer yol da şudur: Solcular
için eşcinsellik bir sorun değildi, asıl sorun kurumlardaydı. Bütünleşmeciler
ise toplumsal reddi kendi sorunları olarak görüyor ve egemen profesyonellerden
eşcinselleri ayıplamalarını değil, onları sempatiyle yaklaşmalarını
istiyorlardı. Amerikan tarihinin en baskıcı zamanlarında olan McCarthy
döneminde farklı olmak tehlikeliydi. Diğer eşcinsellerle bağlantı
kurmak bile büyük cesaret istiyordu. Her eyalette eşcinsel edimler
yasadışı sayılıyordu ve Amerikan Yurttaş Özgürlükleri Birliği (ACLU)
bile bu baskıcı yasaları destekliyordu (D'Emilio 1983 b:112). Bu
yüzden eşcinsellikleri ortaya çıkarsa karşılaşabilecekleri cezaların
fazlasıyla farkında olan insanlar için bütünleşmecileri güvenli
duruşu çok daha çekici geliyordu. O sıralarda, toplumun eşcinsellerden
temizlenmesi gazeteler tarafından destekleniyor ve tıp araştırmacıları
eşcinselleri "ıslah etmek" için lobotomiler, hadım etme ve elektrik
şokla tamircilik oynuyorlardı.

Mattachine'nin üyeleri ve öncü lezbiyen grup Bilitis'in Kızları
-Bilitis, Sappho'nun çağdaşı olduğu sanılan bir kadındır- kendilerine
"Eşcinsel Dostları Hareketi" olarak tanımlıyorlardı. Eşcinsel
dostlarının(homophile) tam anlamı "özdeşlerin aşkı" idi. Bu anlatım,
"homoseksüel" sözcüğünden daha olumlu, daha geniş çaplı bir terimdi
ve bir eşcinsel pratiği olduğu kadar bir felsefe ve tutumu da öne
sürüyordu. Seksin üzerinde durulmaması stratejiktir, çünkü eşcinsellere
hakaret edilmesinin arkasında yatan, onları cinsel edimleridir.

1960'larda hareket yavaşça gelişmeye başladı. O zamana gelindiğinde
gay alt kültürü ABD'de serpilmekteydi ve heteroseksüeller bunların
varlığından haberdar olmaya başlamışlardı. Eşcinsellik üzerine çoğu
olumsuz birkaç kitap yayınlandı. Avukatlar livata yasalarının kaldırılmasını
tartışmaya başladılar. Eşcinsellik konusu şok ediciliğini kısmen
yitirmeye başlayınca eşcinsel dostları kendilerine daha fazla güven
duymaya başladılar; ancak bu değişimin olumsuz bir sonucu da vardı.
Çünkü eşcinselliğin zihinsel bir rahatsızlık olduğu tıbbi
görüşü daha fazla yaygınlık kazandı (D'Emilio 1983 b:147, 162).
1965 yılında ilk defa az sayıdaki militan eşcinsel dostu, eşcinsel
hakları için bir araya gelip yürüyüş yaptılar. D'Emilio,
yirmi bin savaş karşıtı göstericinin Washington anıtı önünde toplandıkları
Mayısın aynı günüde yedi erkek ve üç kadının Beyaz Saray'ın önünde
eşcinsel hakları için yürüdüğünü söylüyor. Diğer gösterilen hedefleri
Pentagon, Eyalet İşleri ve 4 Haziran Philadelphia Bağımsızlık Binasıydı.
Bilitis'in kızları'nın, ki kurucusu Den Martin ve
Phyllis Lyon 1965'in yılbaşı gününde yeni kurulan Din
ve Eşcinsel Konseyi'ne yardım toplamak için bir maskeli balonun
düzenlendiğini hatırlıyorlar. Polis salonun girişini tıkayıp aydınlatıp
salona giren herkesin fotoğrafını çekmiş. Çok sayıda rahip ve onların
eşlerinin eşlik ettiği 500 lezbiyen ve gay salona girerek polisin
çabasını boşa çıkarmışlar. İçinde avukatların da olduğu çok sayıda
insan tutuklanmış. Ertesi gün yedi rahip polisi kınamak için bir
basın toplantısı düzenlemiş ve ACLU yargıcı suçlamaları reddetmesi
için ikna etmiş. Bu olayın önemi eşcinsellerin artık tek başlarına
olmadıklarını görmeleri ve baskılara boyun eğmemeleridir. Eşcinsellerin
ve ilerici heteroseksüellerin koalisyonu daha önceleri yalnızca
kurbanları tarafından bilinebilen büyük haksızlıkları şiddetle protesto
etmişti.

Ağustos 1996'da hareket grupları, yasal bir fon oluşturan Federal
Hükümetin yaptığı ayrımcılığa karşı protestoların sponsorluğunu
yapan Kuzey Amerika Eşcinsel Dostları Organizasyonları Konferansını
oluşturdular. Konferans ayrıca yeni grupların oluşturulmasını da
destekliyordu. New York Mattachine, Green Village'de bildiri
dağıttı ve yüzlerce gay olmayan grupla konuşmaları için birçok üyesini
radyo ve televizyon şovlarına gönderdi (D'Emilio 1983 b:197-209).
1967 yılında ACLU yetişkinler arasında rızaya dayalı seks edimlerinin
anayasanın mahremiyet hakları tarafından korunduğunu söyleyerek
eski duruşunu ters yüz etti. Diğer bir çok ilerleme işaretine karşın
yıldırıcı bir sorun varlığını koruyordu: Eşcinsellerin çoğu eşcinsel
dostları hareketine katılmak için girişimde bulunmamışlardı. 1950'den
1969'a kadar tüm grupların üye sayısı yalnızca 5000 civarındaydı.

KaosGL 37. Sayı'dan alınmıştır.

 

Diğer
yazılar için tıklayın
|