
GLK
Kitap

Romantik,
Esrik, İsyankar, Duygusal
O.
Çakmakçı - Radikal:
Beat Kuşağı kendisini dört figür çerçevesinde ortaya
koyar:
Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William S. Burroughs
ve
yarı tanrı Neal Cassady

Beat Kuşağı'nın isim babası ve önde gelen ismi Jack Kerouac'ın
başyapıtı Yolda'nın (On the Road) eksiksiz,
sansürsüz, tam da Kerouac'ın yazdığı haliyle, yayımlanışının ellinci
yılında bu yıl ABD'de yeniden yayımlanacak olması bu 'rahatsız'
sanatçılar topluluğunun dünyada yeniden gündeme gelmesini sağladı.
Peki gündemden düşmüşler miydi ki? Bu sanat akımının kendisinden
sonraki kuşakları ne kadar derinden etkilediği, birçok sanat akımının
doğmasına yol açtığı düşünülürse, neredeyse ABD'de kendisinden sonraki
bütün isyankâr 'underground' akımları doğurduğu göz önüne
alınırsa her zaman alttan alta kendisini sürdürdüğü, her yeni akımla
birlikte öne çıktığını söylemek yanlış olmaz. Zira Beat Kuşağı
Amerikan rock'ın da, psychedelic müziğin de tohumlarını içinde taşır,
ki kendisi nasıl cazdan, doğaçlama müzikten, soyut dışavurumcu resimden,
tinsel arayış ihtiyacından hız almışsa.

Bu kuşağın Amerika'da etkileri çok büyük ve çok yaygın olmuştur.
Örnek mi? İşte. Tinsel özgürleşme, cinsel 'devrim' ve 'serbestleşme'
(eşcinsellerin özgürleşmesi gibi) siyah hareketin özgürleşmesi,
sansüre karşı mücadele, haşhaş ve diğer uyuşturucuların çevresinde
örülen suç ve mistik karanlık perdenin aydınlatılması, 'rhythm and
blues'un yüksek ve kabul edilen bir müzik olmasına yapılan katkı,
özellikle Gary Snyder ve Michael McClure vasıtasıyla
çevre bilincinin gelişmesine katkı, Kerouac ve Gary
Snyder'ın etkilemesiyle Doğu dinlerine ilgi duyulması, bütün
bunlar bu kuşağın etkileridir.

Beat: Evet, isyan!
Beat Kuşağı esas olarak kendisini dört figür çerçevesinde ortaya
koyar. Bu isimler Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William S. Burroughs
ve bu kuşağı oluşturan isimlerin neredeyse tapındığı yarı insan-yarı
tanrı Neal Cassady.
(Cassady yazar filan değildir. O, part-time işlerde çalışarak
çoğu zamanını aylak aylak Amerikan yollarında, çaldığı arabalarla
dolaşarak gezen, esrar ve marihuanayla hayali dünyaların peşinde
koşan, şiir gibi konuşan, geveze, ama sahip olduğu bir o kadar etkileyici
kişiliği ve sıra dışı spontan yaşamıyla bütün bu saydığımız isimleri
etkileyen biridir.) Bu kuşağı, temel kitapları ise Kerouac'ın
Yolda romanı, Ginsberg'in (birkaç parçası dışında
dilimize çevrilmeyi bekleyen) Howl (Uluma) şiir kitabı, Burroughs'un
Naked Lunch (Çıplak Şölen) adlı romanıdır. Bu üç kitabın
çevresinde daha sonra bir kült eserler dizisi yükselmiştir.

Beat Kuşağı, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD toplumunun hijyenik
ve puriten dünyasına ve yaşam tarzına duyulan köklü nefretin ve
isyanın ürünüdür diyebiliriz. Savaş sonrası egemen kültür planlı,
baskıcı ve geometrik bir düzen sunuyordu (savaşın etkisiyle ahlaki
baskılar yoğundu), ama alttan alta doğaçlamayı, kendiliğindenliği
savunan, psikolojik baskıya bir son vermeyi hedefleyen entelektüel
bir alt akım vardı.

Kaotik,
Diyonizyak bir varoluşa yönelik romantik bir arzu duyuluyordu. Beat
Kuşağı işte bu arayışların kendisini dışa vurduğu bir tür sanatsal
ve hatta toplumsal manifestoydu. Ama tabii çağın ruhunu yansıtmalarına
karşın kendinden önceki isyan hareketlerinden de ilham alıyordu.
Kerouac'ın 'doğaçlama nesir' dediği yazma tarzı -ki bu neredeyse
'otomatik yazı' diyebileceğimiz üslup bütün Beat yazarlarında temeldir;
tabii bir de daha çok Burroughs'un kullandığı cut-up (kes-yapıştır)
üslubu- o sırada özellikle caz müziğin emprovizyonel öğelerinde,
öz kontrolü ortadan kaldırarak kendini olduğu gibi ifade etme arayışında
karşılığını buluyordu.

Dadacılar
ve Beat Ağırlıklı olarak Burroughs'un kullandığı cut-up yönteminin
kökleri ta Dadacı şair Tristan Tzara'ya kadar uzanır;
ki Tzara kestiği kelimeleri bir torbaya doldurup daha sonra
rasgele torbadan çekerek şiir yazmayı öneriyordu. Dadacılığın ve
Gerçeküstücülüğün Beat üzerindeki etkileri büyüktür. Antonin
Artaud ve Andre Breton'un Ginsberg üzerinde doğrudan
etkisi vardır (örneğin Kaddish şiiri). Gerçeküstücülük 50'lerde
hâlâ önemli bir akımdı ve Beatlerin birçok Gerçeküstücüyle ilişkisinin
olması doğaldı. Kenneth Rexroth, Ferlinghetti gibi
birçok Beat Fransız şiirinden çeviriler yapıyordu. Gerçeküstücü
çevrelere girmiş Beat yazarları vardı; örneğin Philip Lamantia
Breton'la yakın ilişki içindeydi ve Gerçeküstücü şiiri Beatlere
aslında o tanıtmıştı. Gregory Corso'nun şiirlerinde bu etki
çok açık olarak görülebilir, ama özellikle Ginsberg'in şiiri
bu etkilere çok şey borçludur. (Efsaneye göre Marcel Duchamp'la
karşılaştıklarında Ginsberg onun ayakkabısını öpmüş, Corso
ise kravatını keserek almıştır.)

1950'li
yılların Fransız yazarlarının özellikle Louis-Ferdinand Celine
ile Jean Genet'nin etkisi büyüktür. Apollinaire gibi
daha eski yazarlarla, Arthur Rimbaud ve Charles Baudelaire
gibi sembolist şairlerin ruhları da Beatlerde yaşıyordu. Beatler
gibi Romantikler de savaşa karşı bir tepkiden oluşmuşlardı. Ve birçok
yönden 1950'lerin Amerikası'nın Romantiklerin mücadele ettikleri
Aydınlanma değerleriyle benzerliği vardı. Eğer edebiyat Romantik
ve Aydınlanma değerleri arasında basit bir salınma olarak görülebilirse,
Beat Kuşağı Romantikler tarafındadır. Ancak Romantikliğin ötesinde
Beatler ağırlıklı olarak Gerçeküstücülerden, onların hiçlik temalarından,
biçim, yapı ve sentakslarından etkilendiler. 1950'lerde Beat Kuşağı
Amerikan banliyö sınıfının kural ve değerlerine karşı çıkıyor ve
Gerçeküstücülerle Romantiklerin serbest ve kontrolsüz şiir biçimlerinden
esinleniyorlardı.

Bu
yazıda kuşağın daha çok düşünsel ve sanatsal kökenlerine eğilmemizin
nedeni bu kuşağı oluşturan şairlerin, sanatçıların o dönemde 'cahil'
olmakla suçlanmaları ve oluşturdukları hareketin gelip geçici bir
moda olarak görülmüş olmasıdır. Ancak Beat Kuşağı yazarları insanın
insan olmakla karşı karşıya kaldığı varoluşsal sorunlara, çepeçevre
çevrelendiği konformist değer ve yaşam biçimlerine, puriten ahlaki
değerlere, tesadüfün yaşanmasına ve dolayısıyla özgürlüğe kast eden
katı geometrik, faydacı, ilerlemeci toplumsal düzene ve yararcı,
dünyevi Amerikan ahlakına karşı çok insani ve iç yakıcı bir çığlıktı
ve bu çığlık günümüzde dâhi hâlâ duyuluyor. Duymak isteyen duyuyor.

Neal Cassady
Beat Kuşağı'nın neredeyse tek tanrısı Neal Cassady 1947'de
sahneye çıkıyor. Beatlerin birçoğu onun büyüsüne kapılmıştır.
Part-time işlerde çalışarak, çaldığı arabalarla Amerika'nın yollarında
turlayarak sürten bu yakışıklı adam, Beat Kuşağı'nın gözünde spontan
yaşamın, özgürlüğün, uyuşturucunun, cinselliğin simgesiydi. Ginsberg'in
onunla gönül ilişkisi olmuştu, ayrıca Cassady'ye yazmasında
hocalık yapıyordu. Kerouac'ın 1940'ların sonunda Cassady
ile yaptığı yolculuklar başyapıtı On the Road'un (Yolda)
odak noktasını oluşturur. Yaşam biçimi, ipe sapa gelmez gevezelikleri
ve konuşma biçimi, nerede akşam orada sabah yaşayışı daha sonra
beatnik'lerin özelliği haline gelmiştir.
Kendisi bir yazar değildi (ama daha sonra One Third [dilimize
Üçün Biri adıyla çevrilmiştir] adlı bir roman yazmıştır) ama buna
rağmen Beat Kuşağı'nın çekirdeğini oluşturan yazarlar onun konuşurken
ve mektuplarında kullandığı serbest ve akıcı üslubundan çok etkilenmişlerdir.
Öyle ki Kerouac kitaplarında kullandığı doğaçlama nesir üslubunu
(caz müziğinin emprovize sololarının yanı sıra) onun yazdıklarından
aldığını söylemiştir. Bu üslupla yazılan
On the Road'da Cassady 'Dean Moriarty' adıyla
kültürel bir ikona dönüşmüştür: Hiper vahşi bir adam, sık sık işsiz
ve beş parasız, kadından kadına, arabadan arabaya, kentten kente
savrulan, çoğunlukla yerleşik ahlakın dışında, ama delicesine yaşama
bağlı bir adam.

Beat
kuşağı yazarları
Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William S. Burroughs, Gary Snyder,
Philip Whalen, Lawrence Ferlinghetti, Michael McClure, Philip Lamantia,
Gregory Corso, Richard Brautigan, Robert Creeley, Diane di Prima,
Robert Duncan, William Everson, John Clellon Holmes, Ken Kesey,
Denise Levertov,Kenneth Patchen, Peter Orlovsky, Anne Waldman...
|