
GLK
Editörü'nden... Güncelleme:
17.
05. 2002

Piknik
+ Homofobi + Özgürlük

Legato Projesi'nden size zaman zaman bahsetmiştim.
Bugün Legato sadece bir proje değil, düzenli toplantılar
ve etkinlikler yapan bir grup haline geldi. Özellikle
İstanbul üniversiteleri Legatoları son zamanlarda hareketlendi.
Legato'nun son dönem çalışmaları yakında başka bir yazının
konusu olacak o yüzden fazla girmiyorum. Ancak geçen haftalarda
düzenlenen Legato pikniğinden yola çıkarak üzerinde kafa
yorulması gereken bambaşka bir konu var.

Anadolukavağı'nda
yapılan piknikte bir saldırı olayı yaşandı. Legatocu arkadaşlardan
birine çevredeki bir grup tarafından saldırıldı. Olaylar fazla
büyümeden önlendiyse de küçük kalmadı. Orada bulunmadığım
için olanları ve atmosferi ancak arkadaşlarımdan dinleyebildim ama
şu kesin ki içinde yaşadığımız Türkiye gerçeğini açık bir
şekilde gözler önüne seriyor ve duyarlı eşcinsellerin daha yapacak
ne kadar çok işi olduğunu gösteriyor. Ayrıca Türkiye'nin
sadece İstanbul, İstanbul'un da Taksim'den ibaret olmadığını da
anlamamızı sağlıyor.

Olay, kafamda homofobi, cezalandırma, etki-tepki
konularında birçok düşünceyi harekete geçirdi. Saldırı olayının
öncesine bakarsak ilk bakışta olayda bir tahrik var gibi
görünüyor. Legatocu arkadaşlar eğlenmek için tüm liseli gençlerin
oynadığı masum bir şişe çevirmece oyunu oynamış. E tabii
ki şişe artık kimi gösterirse! Tabii bu duruma, toplumun ahlâk
bekçiliğini yapan çevredeki "delikanlı" gençler seyirci kalmayı
gururlarına yedirememiş. Bu tür durumları "delikanlı" gençler kendi
erkekliklerine bir saldırı gibi algılar. Ve söz konusu tehdit
unsuruna karşı gösterecekleri saldırgan bir tepkinin onları temize
çıkaracağını ve kendi "erkekliklerini" ispatlayacağını
düşünürler. Bunları kurarken de muhtemelen daha önce yattıkları
bir travesti ya da eşcinsel erkekle yaşadıklarının utancını
ve suçluluk duygusunu üzerinden atmaya çalışıyordur. Etrafta
öpüşen erkeklere tepki vermezse kendi "foyasının" meydana
çıkacağından korkar.

Tartışmamızın özü şu sorulara dayanıyor: Biz eşcinseller
haddimizi bilip, şartları göz ardı etmeyip topluma açık yerlerde
"oynaşmamalıyız" deyip, bu saldırıyı hak ettiğimiz için bir
dahaki sefere dikkatli mi olmalıyız? Ya da, orda hetero çiftler
sarılıp öpüşüp koklaşırken bizim de böyle masumca bir oyun oynamaya
hakkımız olduğunu düşünüp devrim yaratmaya mı çalışmalıyız?
Aslında bu hedefe göre değişir kanımca. Eğer amaç sessiz
sakin bir şekilde eğlenip piknik yapmaksa, o gün aktivistliği
bırakıp kalabalık olmayan bir yerde, hatta balta girmemiş bir ormanın
derinliklerinde çizgili pijama, piknik tüp ve ip atlama üçlemesine
tutunup güzel bir gün geçirmek mümkün. Amaç eylemse
çok daha kalabalık bir yere gitmek, daha büyük bir eşcinsel grubuyla
orada bulunmak ve daha uç şeyler yapmak yerinde olacaktır.
Tabii kameralar, gazeteciler, canlı yayın arabaları falan da olmalı.

Bunların
ikisi de uç seçenekler. Bizim istediğimiz, saklanmadan,
şiddetle karşılaşma korkusu taşımadan rahat rahat piknik
yapmak ve heteroseksüel gibi davranmamak. Piknik olayının
ardından arkadaşlar polise başvurmuş ancak durumu olduğu gibi
anlatmaktan haklı olarak çekindiklerinden polis pek ilgilenmemiş.
Tabii ki, bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi polis cinsel ayrımcılık
bazlı saldırı ve şikayetler konusunda nasıl davranması gerektiği
yolunda bir eğitim almış olsaydı... Zaten sosyal düzen ve insan
hakları o kadar iyi durumda olsaydı ben bu yazıyı bile yazıyor
olmayacaktım.

Uzun lafın kısası, eşcinsel olmak toplumun gözünde hâlâ bir suç
ve tehdit edici bir durumken, zorunlu olarak temkinli davranmak
özgürlük kısıtlamasından başka bir şey değil. Birebir olaylar, tam
bir özgürlük savaşı içinde olduğumuzu gösteriyor bize. Ne
diyelim, elbet biz de ulaşırız bir gün "müreffeh" toplumlar seviyesine.

Neşeli kalın.

Uğur ALPER


Diğer yazıları için tıklayın
|