
GLK
Editörü'nden... Güncelleme:
15.05.2001

İncir
çekirdeği, Ceviz kabuğu

11 Mayıs gecesi Hulki Cevizoğlu'nun atv'de yayınlanan
Ceviz Kabuğu programında konu eşcinsellik, konuklar biri Haydar
Dümen olmak üzere iki doktor, bir de bir din bilimcisiydi. Ha,
bir de Umut vardı. Lambdaİstanbul gönüllülerinden
Umut uzun süredir kimsenin cesaret edemediği bir şeyi yapmış
ve her şeyi göze alarak bir televizyon programına, eşcinsel kimliğiyle
çıkmıştı. Programı ilk başta heyecanla izlemeye başladım ama gittikçe
yüz ifadem durgunlaştı ve inanamaz gözlerle ekrana bakmaya başladım.
Ne konuşulması gerekirdi ve neler konuşuluyordu!

Hiç kimse bana "artık herkes eşcinsellik konusunda yeterince bilgilendi,
saf bilgi akışı gereksiz, başka şeyler yapmak lazım" demesin. Kendi
adına bir programı olan "gazeteci televizyoncu", toplumun geri kalanından
daha aydın ve bilgili olması beklenen Hulki Cevizoğlu bile
hâlâ bu kadar "cahil"se, ben bıkıp usanmadan eşcinselliğin ne olduğuna
dair yazmaya devam edeceğim. Program hakkındaki görüşlerini kısa
bir yazıyla belirten Stervan Deniz adındaki arkadaşımın yazdıklarını
sizle paylaşmanın çok uygun olacağını düşündüm. O zaten benim yazacaklarımı
yazmış.
Neşeli kalın.
Uğur ALPER

Üç kerli ferli ve bir umut

Masanın başında sağlı sollu sorularıyla konuklarını terleten ev
sahibi ünlü bir gazeteci ve öbür stüdyoda "teoloji ustası!" bir
hoca, gazetecinin karşısında, yaptıklarıyla böbürlenen - hatta bunu
reklama kadar vardırabilen - "iki bilim adamı!", yani neresinden
bakılırsa bakılsın üç hızlı üç kerli ferli adam. Ve bu her
şeyi en iyi ben bilirim desturunu bir an olsun ellerinden bırakmayan
bu adamların hemen yanında ise, tartışılan konuyu bünyesinde taşıyan
genç bir Umut. Başlıyorlar umut'u tanımlamaya. Biri
umut budur, derken öbürü, hayır efendim umut aslında
şudur, bir diğeri de, ne münasebet efendim umut bunların
hiçbiri değildir diyor. Oysa hiçbiri umut'un içini
bilmediği halde. Hiçbiri umut'un çektiği ıstırapları hayal edemediği
halde. Belki de umut'un sahip olduğu insan sevgisine yüreklerinin
yetmeyeceğini bildiği halde.

Hani bazen susmak da en güzel cevaptır denilir ya, gerektiğinde...Umut
en çok susuyor. Arada bir konuşacak gibi oluyor. Ne mümkün. Birileri
sen ille de şusun gibi tanımlamalarla etrafını sarmışken,
bu olabilir mi? Ona rağmen ha gayret, içindeki yangını dökesi geliyor.
Ama "Şu surenin şu ayetine göre senin yaptığın şu günahtır"
türü korkunç saptamaların üstüne üstüne geldiği bir ortamda, ancak
"Dini boyutu beni aşar. Ben hocama da saygılıyım" diyebiliyor. İyi
ki de öyle diyor Umut. Düşünsenize bir, üç kerli ferlinin
bulunduğu bir masada, bir de Umut bir diretmede bulunsa neler
olabileceğini...

Umut daha çok susuyor. Kendini tanımlamalarını sessizce dinliyor.
Derken, yüreklere su serpen iki telefon bağlantısı. Bir psikolog
kerli ferlilere asıl Umut'u anlatıyor. Sıkıntılarını, normalliğini,
bir öcü olmadığını, sahip olması gereken haklarını sıralıyor.
O konuşurken, Umut'un gözleri parlıyor. Bu bağnazlıktan arınmış
insanî yaklaşımı, Özgür Öncü daha da pekiştiriyor. Bırakın
Umut'u kökeni, onu tanımlamayı da, toplumsal zeminde karşılaştığı
linçi konuşun, Umut'un anayasal tanımlanmamışlığını konuşun
dercesine itiraz ediyor Öncü. Çünkü o neyin tartışılması gerektiğini
çok iyi biliyor. Çünkü o da bir Umut. Nihayet Öncü,
ruh hakkında atıp tutan Hoca'ya, "Ruhun cinsiyeti var mı?" diyerek
sorarak adetâ lafı gediğine sokuyor. Oturduğum yerden fırlamamak
için kendimi zor tutuyorum. Helâl sana Özgür. Tartışma böylece
saat sabahın dörtlerinde nihayet son bulana kadar devam ediyor.
Onca tartışmadan sonra da hâlâ kimse Umut'un ne olduğunu
tam bilmiyor.

Ve hâlâ Umut suskun. Son bir gayret, kendi gibi olan Umutlara
sesleniyor. Kendilerini aramalarını, yalnız olmadıklarını
salık veriyor. Kendisi cadı kazanında kurban edilmek üzereyken,
onlara umut vermeye çalışıyor. Başarıyor da. Sade hemcinslerini
değil, milyonlarca izleyiciyi de etkiliyor. Bir bütün halinde
o masadaki duruşuyla şaşırtıyor herkesi Umut. Çünkü, o üç kerli
ferli adam, arasında, tartışma şekli, saygısı, görünüşü, tavırları
ve sözleriyle ideal bir 21. yüzyıl insanı portresi çiziyor. O medenî
cesaret göstermek bir yana, bizatihi medeniyetin bir timsali gibi
duruyordu. Önemli olan da, uygar dünyanın aradığı da zaten bu değil
miydi ? O bu duruşuyla ekrandan sempati toplarken, kökeni için
birbirleriyle kavga edenler ise büyük ihtimalle puan kaybediyorlardı.
Önemli olan onun varlığı değil miydi?

Umut az konuşsa da yarattığı imajla hepimizin yüreğinde
umutlar açıyordu. Üç dinozorsa, onun bu varlığı karşısında ne
çok küçülüyorlardı...

Stervan
Deniz

Diğer yazıları için tıklayın
|