



Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

AB
Editörü'nden |

Güncelleme: 01. 11. 2007
|
|
|
Siperlerde daima
‘Aman itidal’ derken nasıl da savaş mantığına teslim olduk. Bu gidişatın sorumlusu, değişmemeye azimli, artık olmayan bir dünyanın ezberini mırıldanıp duran devlet ve siyaset.
Türkiye’nin, muharebe meydanlarındaki siperleri hatırlatan, o mantıkla oluşturulmuş dışpolitika pozisyonları var. Cumhuriyetin temel taşlarından olan bu duruşlar Osmanlı’dan devraldığımız sorunların çözümleri olarak düşünülmüş. Ermeni, Kürt ve Rum/Yunan sorunları. Kıbrıs’la ilgili 2004’te hızla açılıp kapanan Annan Planı parantezi dışında bu sorunlarla ilgili pozisyonlarda 1923’ten beri hiçbir değişiklik yok.
Diğer taraftan yakın zamanda bu konuların dışında ama yine dışilişkilerde yeni yaklaşımlar ortaya çıkmaya başladı. Doğu dünyası, Osmanlı ve İslâm coğrafyasına yönelik AKP mahreçli açılımlarla dışpolitikada yeni dengeler amaçlandı. Şimdilik bu açılımların karşılığı alınabilmiş değil. Bilakis ülkenin Batı ve İsrail ile olan ittifakları bu yeni pozisyonlardan şimdilik zarar görüyor. Kırk yılın başında ezber bozmaya yeltenmiş olsak da değerlendirme ve zamanlama hataları yüzünden sonuç olumsuz.
Kamu diplomasimiz ise, ‘hoşgörü, çokdinlilik ve yahudilere 500 yıl önce açılan kucak’ sloganlarıyla sınırlı. Halbuki ulusdevletin katı kurallarına feda ettiğimiz bu değerlerden ne kadar uzaklaşmış olduğumuzu müzmin yahudi düşmanlığı, yaygın azınlık karşıtlığı ve ırkçı hezeyanlar her gün faş ediyor.
Neticede Türkiye epeyidir dışpolitikada ve bağlantılı içpolitikada karar alan değil, başkalarınca alınan kararlara tepki veren bir ülke. ‘Üzerimize geliyorlar’ tam da bu. Sürekli tepki vermek ise mazlum psikolojisini depreştirmekten başka işe yaramıyor. Ayak uyduramayan ama inat ve ısrardan da vazgeçmeyen bu şuur hali, anlaşılmamışlık ve yalnızlık ruh haline zemin hazırlıyor. Türk’ün Türk’ten başka dostu kalmıyor. Bir sonraki aşama, mazlum psikolojisinin meşru müdafaa sendromuna dönüşerek hızla çatışma ortamını hazırlaması.
Kör eden savaş mantığı
Bugün içine düştüğümüz durum onyıllardır yapıldığı gibi şiddete sadece şiddetle karşı vermenin hiçbir sonuç getirmediğini bir kez daha unutmamıza sebep oluyor. Bu sefer operasyonun askerî fizibilitesi konusunda uzmanlar bile tereddütte. Irak Kürtleri ve Türkiye Kürtleri konusunda ezber bozan yeni politikalar üretemedikçe alınacak sonuç nafile ve kazanılsa dahi savaşın getirisi geçici olacak. Demirel’in 29. ayaklanma hatırlatması ve bugüne dek gerçekleştirilen 20 küsur sıcak takip gibi.
Üstelik kuzey Irak’ta ‘oluşum’ diye utangaçça anılan fillî Kürt devleti’nin ortaya çıkmasında Türkiye’nin daima tuzu vardı. Kürtleri Saddam’ın gazabından korumak üzere ilân edilen 37. paralel üstü güvenli bölge Özal’ın tasarrufuydu. Bugün bölgenin ekonomik altyapısını kuran da Türkiye. Savaşa kurban olmazsa, tek uzun vâdeli kozumuz da zaten bu.
Ayrıca Irak’ta ABD’nin Kürtlerden başka müttefik bulamayacağı ve dolayısıyla onları daima kollayacağı başından belliydi.
İçerde, 2002-2004’teki siyasî reformlar bölgede ekonomik yapılanmayla desteklenmedi. Temmuz 2004’te kafayı kaldırmaya başlayan PKK şiddeti çözüm konusunda askerî âdetlere rücu edilmesini hızlandırdı. Kapsamlı bir Kürt politikası üretemediği sürece devlet ve siyasetin bu konularda kemikleşmiş dış ve iç politika yaklaşımlarına esir olan AKP meseleyi o dönemde askeriyeye ihale etmeye başlamıştı bile.
Ne var ki bu sefer savaşın istenilen yönde değil tam aksi yönde sonuçları olabilir. Ülkenin değişmez dış ve iç politika siperlerinde ve ezberlerinde köklü değişiklikler olabilir. Mesela 1974’de Kıbrıs’ta darbe sonucunda Kıbrıs ve Yunanistan’da olduğu gibi. Daha yakın zamanda, Yugoslavya’yı bitirirken kendini de bitiren Sırbistan gibi.
CENGİZ AKTAR
Bu
yazı Vatan
Gazetesi'nde de yayınlanmıştır.

|
Cengiz
Aktar
Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi
|


Diğer
yazıları için tıklayın
AB
YOLUNDA
Küçük bir Arşiv

|
|
|

AVRUPA
YOLUNDA AB
EDİTÖRÜ'NDEN


AB'NİN
FAALİYETLERİ

ULUSAL PROGRAM

TÜRKİYE
İÇİN
KATILIM ORTAKLIĞI
Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|